Amerika,
nükleer enerji üretimine 1950'lerde başladı, iki kutuplu dünyanın kurulmasıyla ABD, Sovyetler'e karşı
Türkiye,
İran ve Pakistan'da nükleer enerji üretimini öngördü. İran 1970'lerde bu işi hızlandırıp 20 küsur
nükleer santral inşa etmeyi planladı.
1979
İslam Devrimi'nden sonra
İmam Humeyni, nükleer enerji ve
silah üretimine sıcak bakmıyordu. İmam'ın endişeleri çevrenin tahribi ve
sivil katliam dolayısıyla fıkhi sebeplerle ilgiliydi. Ancak zaman içinde İran nükleer üretimine adeta mecbur bırakıldı:
1)
İsrail'in elinde 400 civarında nükleer
bomba olduğu ortaya çıktı;
2)
Saddam, 1988'de İran'ı nükleer silahla vurma tehdidinde bulundu ki, İmam Humeyni'yi ateşkesi kabul etmeye sürükleyen asıl sebep buydu:
3)
Irak 2003'te elinde nükleer silah var bahanesiyle Amerika tarafından işgal edildi. Oysa Irak'ın elinde sahiden nükleer silah olsaydı Amerika buna cesaret edemezdi, nitekim
Kuzey Kore'ye bundan dolayı dokunamıyor;
4) Zaman içinde petrol bitebilir, eninde sonunda İran'ın da nükleer enerjiye ihtiyacı olacak.
İran'ı nükleer programa sürükleyen her dört şık da haklı ve anlaşılır gerekçelere dayanıyor. Eğer Saddam, İran'a karşı nükleer silah kullansaydı, milyonlarca insan ölebilirdi.
Nükleerin ne büyük caydırıcı bir güç olduğunu İran, sekiz yıllık savaşın sonunda korkuyu iliklerine kadar hissederek anladı.
İran'ı Amerika,
Avrupa ve İsrail'le karşı karşıya getiren sorunlar da beş noktada toplanıyor:
1) İran, 1979'dan beri İmam Humeyni'nin doktrinine dayalı olarak ABD'ye karşı cepheden tavır alıyor: Doktrin'in üç öncülü vardır: a) Amerika İslam'ın ve Müslümanların en büyük düşmanıdır. b) İslam kendi kaynaklarına ve zenginliklerine sahip çıkıp bağımsız olmak istiyorsa Amerika'yla çatışmayı göze almalıdır. c) Amerika da, Sovyetler gibi eninde sonunda çökecektir. Saldırgan politikaları onun sonunu hızlandırmaktadır.
2) İran, nükleer programla, bölgede İsrail'in tekelini kırmayı hedefliyor. Nükleer güce sahip olursa 'dehşet dengesi' oluşacaktır. Bu durumda İsrail, ne Arapları tehdit edebilir ne Filistinlilere karşı bu acımasız politikaları sürdürebilir.
3) İran küresel
ekonomik sisteme entegre olmayı reddedip farklı bir mecra açmaya çalışıyor.
4) Modern zamanlarda da "İslami sosyo-politik bir rejim"in mümkün olabileceğini göstermeye çalışıyor.
5) Kültürel olarak Batılı değerleri tümüyle reddetmese de, tümüyle de benimsemiyor, selektif bir tutum izliyor. Kendine özgü geleneksel ve İslami değerleri öne çıkarıyor, bu perspektiften sürekli Batılılara "İslam sizin değerlerinizle uyum halindedir" türünden taahhütlerde bulunma kaygısı taşımıyor, bu söyleme değer vermiyor.
Batı açısından bir "tehdit" olan İran'ı durdurmanın dört yolu var: İlki rejim değişikliği yapıp başa liberalleri ve Batı yanlısı kadroları getirmek; diğeri Irak gibi işgal etmek; üçüncüsü bombalamak; dördüncüsü katı bir
ambargo ile çökertmek. Birinci yolun pek işe yaramadığı 30 senedir anlaşıldı. İkincisine ve üçüncüsüne İsrail ve Amerikalı Neoconlar fazlasıyla istekli, demokratlar mesafeli. Obama'nın hiç niyeti olmadığı biliniyor, ama cumhuriyetçilerin,
Yahudi lobileri ve İsrail'in ağır baskısı altında. Şu an ABD için, en etkili
tedbir,
füze kalkanı sistemiyle İran'ı yakın mesafeden tehdit altında tutmak. Türkiye, bu işe biçilmiş kaftan bir
ülke. Hem İran'a komşu hem NATO ülkesi.
Füze kalkanı sistemi sadece İran'a değil,
Suriye ve Arap ülkelerine de karşı. Arap sarayları İran'ın 'te'dip edilmesi'ni çok istiyor, İsrail İran'a saldırırsa avuçlarını ovuşturacaklar.
Eğer İran'a Türkiye üzerinden fiili bir saldırı olursa Suriye, Irak ve Arap sokakları Türkiye'ye hasım olacak, Türkiye, 1639'dan bu yana ilk defa İran'la karşı karşıya gelecek.
Amerika,
Atlantik ötesi bir ülkedir, günün birinde çekip gidecek. Avrupa asla bizi kendi eşiti görmeyecek. Balkanlar'dan başlayarak bizim kaderimiz İran, Türki cumhuriyetler ve Ortadoğu'yla
ittifak ve işbirliğine bağlı. İnşallah Türkiye yanlış bir iş yapmaz.