Füze kalkanı projesi, NATO'nun 19-20 Kasım'da yapılacak
Lizbon Zirvesi'nin ana konusunu oluşturacak.
ABD Başkanı Obama'nın
Eylül 2009'da onayladığı 3 aşamalı bir planın ilk ayağı, NATO içerisinde ortak
füze savunma sistemi oluşturmak.
Soğuk
Savaş yıllarının "Yıldız Savaşları" projesi gibi temel amaç, nükleer
silahların "Karşılıklı Yıkıcılık Dehşet Dengesi"ni bozmak.
Bugüne kadar nükleer silah sahibi
ülkeler birbirlerine karşı kitle
imha silahlarını hiç kullanamadı.
Zira birisi kullanırsa, diğerinin de aynı silahla kitlesel ölümlere neden olması mümkündü.
Bu durum nükleer silah sahibi ülkeler arasında "dehşet dengesi" kurulmasını sağlıyor ve caydırıcı bir etki yapıyor.
Uzmanlara göre şu an ABD nükleer silahla
Rusya'ya saldırsa, Moskova'nın yarım saat içerisinde
cevap vermesi mümkün.
Ancak planlandığı gibi etkin bir füze savunma sistemi kurulabilirse, ABD saldırdığı halde Rusya'nın füzeleri havada yok edileceği için "dehşet dengesi" ve "caydırıcılık" kaybolmuş oluyor.
ABD, nükleer silah sahibi diğer bütün ülkelere göre büyük üstünlük sağlamış oluyor.
Gerçi NATO kapsamında
füze kalkanı gündeme getirilirken farklı gerekçeler üretiliyor.
İran ve
Kuzey Kore'nin çılgınlık yapmaları, teröristlerin bu silahları ele geçirmeleri ya da kazara bu silahların ateşlenmesi gibi hallere karşı füze kalkanı ile
tedbir alınacağı belirtiliyor.
İran'ın nükleer silah geliştirmek için çalıştığına dair henüz elde edilmiş kesin bir kanıt yok.
Nükleer başlıklı
uzun menzilli füze teknolojisine ulaşmasının da en az 10 yıl süreceği hesaplanıyor.
O halde
Türkiye'ye füze kalkanı kurulması talebi ve ısrarının altında başka nedenler aramak gerekiyor.
Çünkü planlanan
füze kalkanı projesi İran sınırında bir
radar istasyonu kurulması ve ihtiyaç halinde de Akdeniz'deki ABD gemilerinden anti-balistik füzelerin atılmasını öngörüyor.
Obama yönetiminin
İsrail lobisinin baskılarına
boyun eğmesi ve 2012 seçimleri öncesi İran'a bir saldırı ile puan toplama arzusu olabilir.
İran'ın gelecekte nükleer silah elde etse bile bu sistem sayesinde "dehşet dengesi" oluşturması mümkün olmayacak.
Bir diğer ihtimal, füze kalkanının esas
hedefinin İran gösterilmesine karşın, gerçekte bu silaha sahip
bölge ülkesinin Rusya olmasıdır.
ABD bu durumda Yıldız Savaşları'ndan bu yana arzu ettiği gibi dehşet dengesini lehine bozarak üstünlük sağlayacaktır.
Türkiye ise her halükarda füze kalkanı projesiyle yeniden "cephe ülke" konumuna gelecektir.
Füze kalkanı projesinin, bölgesel güç olma arzusundaki Türkiye'nin uyguladığı barışçı dış politikaya büyük zarar vermesi de söz konusu olabilir.
Rusya ve İran ile siyasi ve
ekonomik ilişkilerimiz menfiye dönüşebilir.
Türkiye, füze kalkanı projesini çok iyi
analiz etmeli ve karar mekanizmasında yer almayacağı bir krizin kurbanı olmamalıdır.
Füze kalkanı projesi, Türkiye'nin güvenliğini artırıcı bir rol oynamaktan çok hedef haline getiren ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini bozan bir projeye dönüşme riskini de içerisinde barındırmaktadır.
Bu nedenle Türkiye'nin kamuoyuna da yansıyan talepleri son derece haklıdır.
Türkiye, İran ve Suriye'nin hasım ülkeler arasında sayılmamasını ve Türkiye'deki radardan sağlanacak istihbaratın NATO dışı ülkelerle paylaşılmamasını istiyor.
Yine projenin tamamen NATO kapsamında olmasını ve sistemin karar vericileri arasında kendisinin de bulunmasında ısrar ediyor.
Türkiye son olarak, tüm topraklarının füze kalkanının koruması içerisine alınmasını gündeme getiriyor.
Lizbon Zirvesi bu nedenle Türkiye için çok kritik bir öneme sahip olacak. Sonucu bekleyip göreceğiz.