Yarım asır birbirine güvenmiş iki müttefik olan
Türkiye ile
Amerika arasında sorun yaşandığı noktasında herkes hemfikir.
Sorunu,
Bush'un izlediği
politikalara bağlayanların da pek haklı olmadığı ortaya çıktı. Çünkü 2 yıldır
Beyaz Saray'da, Bush'la zıt düşüncelere sahip, ilk ziyaretini Türkiye'ye yapan,
İslam dünyasına ulaşmaya çalışan Obama var.
Ama Türkiye'de ABD'ye olumsuz bakışını yansıtan anketlerde bir değişim olmadığı gibi, sorunlar da geride kalmış değil. Bush Amerika'sı
Irak'a girmek isterken, ilişkilerdeki sorun zirvedeydi. Şimdi Irak'ı terk etmeye hazırlanan bir Amerika var, ama sorun hâlâ ortada.
Irak Savaşı öncesi, burnu dik neo-con anlayışa sahip
Washington ile bölgede bir barış havzası oluşturmaya çalışan Ankara'nın uzlaşması zordu. Ama şimdi, iki başkentte
dış politika yaklaşımları, Ortadoğu'ya bakışları paralel iki
yönetim var. Bu kez krizin adı
İran. Ama konu, iki yönetim arasında tam bir kara kediye dönüşmüş durumda.
Bu tablo, ilişkilerdeki sorunun Beyaz Saray'da oturan başkanın izlediği politikaları aşan, belki yapısal bir tarafı olduğunu gösteriyor. Zaten
Kongre'deki soykırımı oylamasıyla başlayıp
Güvenlik Konseyi'ndeki İran oylaması, Mavi
Marmara hadisesi ve en son
füze kalkanı ihtilafıyla devam eden olaylara bakınca, ilişkilerde bir sorun olduğunu görmek için uzman olmaya gerek kalmıyor. Belki uzmanlar, sorunun derinliği hakkında fikir verebilir.
Acaba Washington'da Türkiye'yi yakından izleyen bir avuç uzmandan biri olan Ian Lesser'in dediği gibi, ilişkiler 1
Mart tezkere krizinin yaşandığı 2003'ten daha kötü bir noktada mı? Yoksa her müttefik arasında yaşanacak türden bir sorun mu yaşanıyor?
Bu hafta 4 gün boyunca Washington'da bu sorunun cevabını aradım. Türkiye'de görev yapmış eski
Amerikan büyükelçileriyle, düşünce kuruluşlarından uzmanlarla ve uzun zamandır Washington'ın nabzını tutan Türklerle konuştum. Görüştüğüm isimler, hem kendilerince sorunu teşhis etti hem de öneriler yaptılar.
Olumlu nokta, kimsenin Ian Lesser kadar kötümser olmayışıydı. Ama herkes ilişkilerde ciddi bir sorun olduğunu kabul ediyordu. Üzerinde uzlaşılan bir başka nokta, hem
seçim sürecinde söz verdiği halde soykırımı ağzına almayarak hem de Türkiye'yi ziyaret ederek Obama'nın ilişkilere yaptığı yatırımın karşılığını alamadığı için en hafif tabirle kırgın olduğu.
Hayal kırıklığı yaşayan sadece Obama değil. Amerikan yönetiminde ve ilişkilerde önemli ağırlığa sahip olan
Dışişleri Bakanı
Clinton ve yönetimin dış politikasında en etkili isimlerden biri olan Philip
Gordon,
Ermeni sorununu aşmak için protokollere verdikleri emeğin heba edildiği kanaatinde. Washington'da konuştuğum isimler bu konudaki başarısızlığı Azerbaycan'ın baskısına dayanamayan Türkiye'ye ve Baş
bakan Erdoğan'a
fatura ediyordu. Sadece bir iki isim, ABD'nin Bakü'yü yeterince sürece katmamasını eleştiriyor.
İlişkilerde sorunlu olma açısından sıralandığında, İsrail'in başkentteki dostlarının da etkisiyle Kongre başı çekiyor. Buradaki birçok çevrede Türkiye'nin, İsrail'in güvenliğini zedelediği kanaati öne çıkmış durumda. Ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin kontrolüne geçen Kongre'nin alt kanadının İsrail'e daha sıcak çizgisiyle olumsuz tavrını artıracağı kaygısı var. Akil çevreler, 11
Eylül sendromuyla Türkiye'nin eksen değiştirdiği, artık İran,
Hizbullah ve Hamas'la anılması gerektiğini söyleyen yaklaşıma katılmıyor; ama bu kaba söylemin etkili olduğunu düşünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla Kongre'yi, İran oylamasında ve protokollerde boşluğa düşen Dışişleri izliyor. Irak'ta, Afganistan'da ve terörle mücadelede Türkiye ile pratikte birlikte çalıştığı için
Pentagon, Dışişleri'nden daha olumlu. Her şeye rağmen ilişkileri geliştirme konusunda en istekli olan Beyaz Saray. Türkiye'ye uzun vadeli bakan Obama'nın, yakın çevresinden Ankara'ya daha sert tavır alınması tekliflerine hep karşı çıkmış olması bunun en iyi delili.
Neredeyse herkesin dikkat çektiği bir sorun, çok sayıda üst düzey temasa rağmen iki başkent arasındaki
iletişim sıkıntısı. Geleneksel olarak Washington'ın üst düzey ikili temaslarda olumsuz
mesaj vermediği, bunları müsteşar veya elçi düzeyine bıraktığı söyleniyor. İki tarafın birbirini tam ters anladığı İran nükleer krizinin bu durumdan kaynaklanan bir
kaza olduğu kanaati var. Teşhis ve
tedavi önerilerini ele almaya sonraki yazıda devam edelim.