Sayın
Başbakan;
Avrupa Birliği Komisyonu’nun 2010 yılı
Türkiye İlerleme Raporu’nda
basın özgürlüğüne ilişkin ciddi
eleştiriler yer alıyor.
Bunlara ben de katılıyorum.
Gerek
gazetecilere açılmış olan davaların, gerekse hapiste yatan gazetecilerin sayısında öylesine bir artış var ki, bu durum ülkemizdeki
demokrasi ve
özgürlük çıtasını ister istemez tartışmalı hale getirdi.
Bu konu, Cumhurbaşkanı Gül’ün
Chatham House Ödülü’nü almak için gittiği İngiltere’de de belki eleştirel olarak gündeme getirilen tek konu oldu.
Güney Kore’ye giderken yaptığınız açıklamalardan anlaşılıyor ki, bu konu sizi rahatsız etmiş, diyorsunuz ki:
“
Basın özgürlüğü dediğimiz olay sınırsız mıdır? Onun da bir sınırı var. Eğer basın mensupları bu sınırı çiğniyorsa, yargı devreye girmektedir. Bu özgürlükler hiçbir zaman sınırsız olmayacaktır.”
Kırk küsur yıldır gazeteciyim.
Siz de beni şaşırtmadınız.
İyi bildiğimi sanıyorum.
İktidar sahipleri her zaman bizim özgürlüğümüzün sınırlarını dar çizerler. Çünkü eleştiri genellikle hoşlarına gitmez. Farklı ses duymak istemezler.
Biz, gazeteci milleti ise özgürlüğümüzün sınırlarını hep genişletmek isteriz.
Bu bir mücadele sürecidir, hiç bitmeyen, hiç bitmeyecek olan.
Sayın Başbakan;
“Basın özgürlüğünün de sınırları vardır” diyorsunuz.
Elbette var.
Ancak o sınırlar nereden geçer, nasıl ve kim tarafından çizilir diye de bir konu vardır.
Size göre sınır bu olabilir, bana göre şu olabilir. Kısacası tartışmalı bir konudur bu.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Yürütme Kurulu üyeliği yaparken yıllarım bu tartışmaların içinde geçmişti.
Özgürlüğün sınırlarını belirleyecek kriterler genel olarak kolay
tarif edilir. Irkçılık, şiddeti, savaşı övmek,
hakaret, kişilik haklarını zedelemek, devam etmekte olan yargı sürecini etkilemek vs...
Bunları kağıt üstünde tanımlamakla bitmez iş. Çünkü bu tarifler kolayca basın özgürlüğünün sınırlarını daraltmak için de kullanılır, yorumlanır.
Sayın Başbakan;
Ben uzun yıllar Genel Yayın Yönetmenliği de yaptım.
Ve şunu çok iyi gördüm.
Basın özgürlüğünün de sınırları vardır söylemiyle bu ülkede bir
takım gerçeklerin üstü örtüldü. Açılan davalarla, basın özgürlüğünün kolu kanadı kırıldı.
Bugün de maalesef böyle bir süreç yaşanıyor Türkiye’de.
Genel Yayın Yönetmenliğim sırasında bazen bilerek yasaları da çiğnediğimizi gayet iyi hatırlarım. Çünkü bazı acı gerçekleri sergilemek için, olumsuzlukları kamuoyuna duyurmak için yasaları es geçmekten başka çaremiz yoktu.
Bugün de farklı değil.
Sizin bürokratik oligarşi dediğiniz, demokrasi ve hukuka öteden beri köstek olan ‘
vesayet sistemi’nin ipliğini pazara çıkarmak da ancak böyle mümkün olabildi.
Yasaları da çiğnemeyi göze alabilen bazı gazete yöneticileri, haberciler ve yazarlar olmasaydı, sanıyorum, sizin de haklı olarak yakınmış olduğunuz bürokratik düzeni demokrasi adına
sorgulamak ve değiştirmeye başlamak mümkün olamazdı.
Sayın Başbakan;
Son bir noktaya daha değinmek istiyorum.
Bir klasik tespiti, uzun gazetecilik yıllarımdan sonra ben de yaptım. Siyaset adamları, basın özgürlüğünün sınırları konusunda muhalefetteyken başka,
iktidardayken başkadır.
Bu da pek değişmiyor.
Demirel örneğini verebilirim. 12
Eylül askeri yönetiminin
siyasetten anayasayla 10 yıl yasakladığı Sayın Demirel, 1980’lerde meydanlara çıkarak o anayasayı -bizlerin de demokratik desteğiyle- kim bilir kaç kez delmişti.
Ama sonra iktidarda değişmişti Demirel de, özgürlüklerin yasalarla çizilmiş sınırlarını sık sık bizlere hatırlatarak...
Sayın Başbakan?
Siz de Sayın Demirel gibi siyaset yasağına tabii oldunuz. 1990’ların sonuna doğru bir şiir okudunuz diye ‘şiddet kışkırtıcılığı’ndan hapse atıldınız.
Öyle değil mi?
Özgürlüğün sınırları gerçekten tartışmalı, netameli bir konudur.
Yanlış anlaşılmasın.
İlle de yasalar çiğnenmeden bu iş olmaz, özgürlüklerin sınırı genişlemez demek istemiyorum.
Niyetim suça
teşvik değil.
Niyetim, size iki şeyi anımsatmak.
Birincisi:
Yasal düzenlemeler yapmak zorundasınız, eğer basın özgürlüğünün sınırları diye bir meseleniz varsa. AB İlerleme Raporu’ndaki eleştirileri de göz önünde tutularak, Basın Yasası,
Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası’nı yeniden gözden geçirmek durumunda hükümetiniz.
İkincisi:
Bu nokta, sizinle ilgili Sayın Başbakan.
Türkiye’de özgürlükler konusunda iç dünyasınıza dönerek kendi kendinizle bir hesaplaşma, bir iç sorgulama yapmaya ihtiyacınız olabileceğini düşünüyorum.