Başkan
Barack Obama,
Hindistan'a çok önem ve değer veriyor. Nitekim, bunu 3 gün süren son Hindistan resmî ziyaretinde fazlasıyla göstermiş bulunuyor.
Obama bu çerçevede
ülkesi ile Hindistan arasındaki ilişkiyi '21. yüzyılın belirleyici ortaklığı' şeklinde tanımlarken Hindistan'ın BM
Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olmasını da önerdi.
Bu
öneri Obama'nın Hindistan parlamentosuna hitaben yaptığı konuşmanın bir yerinde şöyle yer aldı: "... Amerika'nın adil ve sürdürülebilir bir milletlerarası
sistem arayışına etkin, verimli, inanılır ve meşru bir BM de dahildir. İşte bu yüzden ben bugün önümüzdeki yıllarda Hindistan'ın da daimi üyesi olduğu, reforma tabi tutulmuş bir BM güvenlik Konseyi görmek istiyorum, bunu bekliyorum."
Obama bu ifadelerle hem BM
Güvenlik Konseyi'nin
reformunu
desteklediğini ortaya koymuş hem de Hindistan'ın daimi üyeliğini açıkça önermiş bulunuyor. Obama'nın selefi
Bush da tam bu ifadelerle ve bu kadar net olmasa da 5 yıl kadar önce
Japonya'nın daimi üyeliğini desteklemiş; ancak Çin'in karşı çıkması sonucu bu konuya bir daha geri dönmemişti.
Obama'nın Hindistan'ın daimi üyeliğini önermesi ve desteklemesi kendi bileceği iş; ama
Keşmir konusundaki 1948 yılı Güvenlik Konseyi kararlarını hâlâ kabul etmeyen bu ülkeye bu konuda bu kadar açık destek vermesi de bu konuyu görmezden geldiğinin açık bir işareti elbette. Nitekim, Obama bu çerçevede son ziyaretinde Keşmir konusuna müdahale etmeyeceklerini söyleyerek bu konudan uzak duracaklarını da vurgulamış oluyor. Obama'nın Hindistan'ın daimi üyeliğini desteklemesi elbette bu ülkeyle var olan çıkar ilişkilerinin bir gereği. Bu ilişkilerde de büyüyen Hint pazarının Amerika'ya açılması ve Çin'in stratejik bakımdan Hindistan ile dengelenmesi unsurları belirleyici rol oynuyor.
Obama'nın
BM Güvenlik Konseyi reformu mülahazalarına gelince; bunlar bugün için sadece bir temenninin dile getirilmesinden başka bir anlam ve önem taşımıyor; zira reform sadece Amerika'nın isteğiyle olacak bir iş değil; BM üyelerinin ve özellikle mevcut Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de bu işe sıcak bakmaları ve ortaya geniş bir konsensüsün çıkması gerekiyor.
Esasen Güvenlik Konseyi'nde reform talepleri aşağı yukarı 18 yıldır gündemde bulunuyor. Bu çerçevede 2005 yılında üç reform
teklifi sunulmuştu. Bunlardan birincisi Dörtlü Grup diye bilinen
Almanya, Japonya,
Brezilya ve Hindistan'ın Konsey'in veto hakkına sahip olmayan 10 yeni daimi üyeyle 25 üyeye çıkarılmasını kapsıyordu.
İtalya ve Pakistan'ın başı çektiği bir başka grup ülke de Konsey'in 10 yeni geçici üyeyle yine 25'e yükseltilmesini ikinci bir teklif olarak ortaya atmıştı. Bu iki teklife ilaveten üçüncü bir teklif de 53 üyeye sahip
Afrika Birliği'nden gelmişti. Bu teklif kıta olarak Afrika'nın Konsey'de daimi üye ile temsil edilmediğinden şikâyetle Konsey'in veto hakkına sahip ikisi Afrika'dan olmak üzere 6 daimi ve 5 geçici yeni üyeyle bugünkü toplam 15 üyeden 26 üyeye çıkarılmasını savunuyordu.
BM Genel Kurulu ve Konsey'de uzun süre tartışılan bu teklifler beklenildiği gibi ihtilaflar ve milli çıkarlar ağır bastıkları için kabul görmedi ve tabii ki öncekiler gibi tozlu raflara kaldırıldı; ama buna rağmen Genel Kurul'daki reform arzusu canlı kalmaya da devam etti. Nitekim, son olarak
Afganistan temsilcisi Zahir Tanin önderliğinde bir reform paketinin hazırlandığı söylendi; ama bunun safahatı ve sonucu nasıl oldu, bilinmiyor. Muhtemelen bu da öncekiler gibi rafa kalktı.
Bunlara ilaveten belki bilmediğimiz başka reform teklif ve paketleri de var. Sonuçta, bugün için ortada henüz netleşmiş bir paket görünmüyor. Ancak, bu elbette reform ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Bu bakımdan Obama da, başkaları da reform istediklerine göre bu konuda yeni hamleler gerekiyor.
Türkiye, İKÖ ve başkaları belki reform konusunda yeni yaklaşımlar, öneriler getirebilirler. Bunu yapsalar elbette itibar ve önemleri daha da artar. 'Yumuşak güç' denen güç faktörü en çok global konulardaki rol ile artıyor.
BM Güvenlik Konseyi reformu bugün dünyanın en önde gelen konularından birisi sayılır. Bu konuda bizim de bir şekildeöncülük yapmamız gerekiyor. Türkiye'ye yakışan da bu elbette...