Hafta sonu
Mardin'de Medialog'un tertiplediği '
Ulusal Medya'da Doğu ve Güney
doğu algısı başlıklı çalıştay vardı.
Ulusal medyanın üst düzey yöneticileri ve bu konulara kafa yoran yazarlar, yerel medyanın temsilcileriyle bir araya geldik.
Öncelikle ulusal medya aynasındaki doğu yansıması gündemdeydi. Ama aslında karşılıklı algı kaymalarından söz etmek mümkün. Doğan Cüceloğlu,
iletişim evrenini
trafik düzenine benzetir. İletişim psikolojisi adına en isabetli açıklamalardan biri. Trafik
kazaları gibi iletişim kazaları da
hasar raporları ve kusur oranlarıyla irdelenebilir. Mardin'de sadece hasar tespiti yapmaya çalıştık. Kusur oranlarına temas edildi ama üzerinde fazla durulmadı. O
tartışma yeni kazalara yol açabilirdi.
Trafik kazalarında az veya çok her iki tarafta da kusur bulunur. İletişim de aynen böyledir. Ortada kaza varsa karşılıklı kusur muhakkaktır. Herkes öz
eleştiri yapar ve payına düşen sorumluluğu üstlenirse, daha büyük hasarlara sebep olacak zincirleme çarpışmalar engellenebilir.
Doğru ve cazip haberlerle bölgeyi gerçeğe en uygun şekilde tanıtma görevi öncelikle yerel medyanın.
İstanbul'daki haber merkezlerinin gözü kulağı mahaldeki meslektaşlar. Onların haklı eleştiri ve yakınmalarını göz ardı etmiyorum. Evet, haberi ilginç kılmak için '
takla' attıran editörler gerçeği inkar edilemez. Ancak iğneyi taşradaki muhabire batırmak lazım. Ana haber bülteninde yer almak, birinci sayfaya girmek için talebe uygun arz oluşturanlar da az değil. Arzdan talepten söz açılmışken, kayıtlarıma özenle aldığım cümleyi paylaşayım. Mahalli basından bir meslektaşımız şöyle dedi: "Sanayicilerimiz ürünlerini pazarlayamadığı gibi, yazar,
şair ve muhabirlerimiz de ürünlerini pazarlayamıyor; İstanbul piyasasına giremiyoruz." Güzel benzetme ve doğru yakınma. İstanbul dükalığının temsilcisi bizler ise bunun eskisi kadar zor olmadığını belirttik. Gerçekten de
elektronik medyanın hayatımızda işgal ettiği yer büyüdükçe söz konusu şikâyetler anlamsızlaşacak. Geleneksel medya hâlâ büyük çoğunluğun haber alma kaynağı olması sitemlerin bir süre daha haklı olarak süreceğini gösteriyor.
Mardin'deki toplantıyı ve genel olarak algı değişimini şöyle okuyorum: Yine trafik üzerinden gidelim. Hindistan'da
karayolu taşıtlarının neredeyse hiçbirinde ayna yok ve hepsinin arkasında, "Kornaya basın" yazıyor. 'Ben seni görmek zorunda değilim, kendini bana fark ettirmezsen kaza olur' biçiminde özetlenecek bir alışkanlık. Biz de uzun süre iletişimde aynalarımız sökük vaziyette dolaştık. Medialog Platformu'nun toplantısı aynalarımızı yerine takma girişimi bir anlamda. Kaza yapmama sorumluluğunu birbirimize yüklemeden, dikkatli ve özenli seyretme kararlılığı. Böyle iletişim ortamlarında bir araya geldikçe, birbirimizin farkına varmaya başlayacağız. Farkındalık, umursamazlık ve daha kötüsü olan hoyratlığı bitirebilir. Bu toplantı bir sihirli değnek değil, sorunları anında çözmeyecek. Sadece çözme niyetimizi ve çabamızı güçlendirecek.
Bu arada Mardin
Valisi Hasan Duruer'e teşekkür borcumuzu ödeyelim. Borcumuz yalnızca iyi ev sahipliğinden kaynaklanmıyor. Onun ötesinde mülki amirliği,
asayiş sorumluluğu ve
protokol görevleri ötesinde bir anlayışla yapıyor olması bizleri mutlu etti. Vali yardımcılığı döneminde Şanlıurfa'da Balıklı Göl ve çevresi başta olmak üzere pek çok eseri hayata döndüren ekibin içindeydi. Şimdi Mardin tarihi ve kültürüne aynı hassasiyetle yaklaştığını gördük.