Geçenlerde bir arkadaşımın evindeydik.
Televizyon izlerken bir anda "Hangi diziyi izliyorsun" diye sordu.
O hafta çok sevdiğim ama izleyemediğim bir dizinin adını verdim.
Televizyon üzerindeki menüye girdi ve kaçırdığım diziyi açtı.
Dizi karşımdaydı.
Önce nasıl olduğunu anlayamadım. Hafta sonları dizilerin tekrarları yayınlandığı için, kanalın diziyi tekrar yayınladığını sanmıştım.
Meğer öyle değilmiş.
Arkadaşım tıpkı DVD'de olduğu gibi diziyi durdurup, ileri geri sarınca bunun gerçek bir yayın olmadığını anladım.
Modeme bağlı
küçük bir kutunun marifetleri saymakla bitmiyordu.
Tıpkı lüks otellerdeki sistemler gibi, anında istediğim filme ulaşabiliyor, filmi kiralayabiliyor ve 48 saat içinde sadece tek bir kez değil, dilediğim kadar izleyebiliyordum.
Bu kadarla da kalsa iyi...
Bunun dışında menülerde gezerken video sekmesi altında yüzlerce dizi, film, belgesel ve daha bir sürü içerik vardı.
Arkadaşım öve öve bitiremiyordu ama benim fazla vaktim yoktu.
Bu
servisin,
TTNET'in yeni
hizmeti olan IPtivibu olduğunu söyledi. Kendisine kızdım açıkçası.
Çünkü ben de Tivibu'yu uzun süredir kullanıyordum ve aslına bakarsanız, salondaki 100
ekran LCD'de gördüğüm servisin Tivibu'nun kardeşi olduğunu anlayamamıştım.
Çünkü her şeyden önce görüntü kalitesi tıpkı HD yayın gibiydi.
Bir gazeteci olarak ve özellikle de teknolojiye düşkün bir gazeteci olarak böylesine önemli bir hizmetten nasıl haberim olmadı, hayret etmiştim.
Arkadaşım, TTNET'in henüz bu hizmeti duyurmadığını,
pilot olarak
İstanbul,
Ankara ve İzmir'de IPtivibu'nun hizmete açıldığını söyledi.
Açıkçası etkilenmedim desem yalan olur. Yerli-
yabancı 100 kadar kanal vardı ve eksik olan tek şey belki de Süper Lig maçlarının yayınıydı.
Ayrıca "On demand" denilen, isteğe bağlı
izleme sistemi, IPtivibu'nun can damarı olmuş. Çünkü bizim gibi zamanı az olan insanlar hem kaçırdıklarını tekrar izleyebiliyor hem de popüler film ve dizileri, yayın akışına bağlı kalmaksızın, ne zaman isterse o zaman izleyebiliyor.
Bundan daha büyük keyif olur mu?
TTNET, bu servisi neden duyurmuyor, onu da anlamış değilim. Halbuki, isteyen herkes TTNET'i arayarak abone olabiliyormuş. Herhalde vardır bir bildikleri.
En çok ilgimi çeken şeylerden biri de TV üzerinden twit atabilmekti.
Twitter, biz gazeteciler için vazgeçilmez bir alışkanlık oldu. Üstelik IPtivibu, o an sizin ne izlediğinizi ve hangi kanalda olduğunuzu sizi takip edenlere duyuruyor. Yani, kendisi
doğal bir twitçi. Sizin yazmanıza bile gerek yok.
IPTV sistemlerini, uzaktan da olsa takip ediyorum. Dünyada 10 milyondan fazla IPTV abonesi var mesela.
Bence TTNET, Türkiye'de de çığır açabilecek böylesi bir teknolojiyi
yastık altından çıkarmalı ve kamuoyuyla paylaşmalı.
Türk insanı, daha iyi yaşamayı, daha iyi teknolojiler kullanmayı ve her şeyden önemlisi de üstün bir TV konforunu fazlasıyla hak ediyor.
Son bir not: IPTV;
ADSL kotanızdan harcamıyormuş. Bu da kota yorgunları için iyi haber. Ne yazık ki bizim oturduğumuz sitede TTNET dışında farklı bir ISS (
İnternet Servis Sağlayıcı) hizmet veriyor. O yüzden şimdilik bu güzel hizmetten yararlanamayacağım. Ama belki TTNET, diğer ISS'lere de bu hizmeti verirse ilk abone olacaklardan biri de kesinlikle ben olurum.
Mahsun Kırmızıgül ve
Fethullah Gülen...
Mahsun Kırmızıgül'ün New York'ta Beş Minare filminde
Haluk Bilginer'in oynadığı
Hacı karakterinin gerçek hayatta
Fethullah Gülen'e tekabül ettiğine dair yaygın bir kanaat oluştu.
Hacı, Fethullah Gülen gibi bütün dinler arasında barış ve hoşgörüyü savunan bir karakter. Bunun dışında Fethullah Gülen'e pek benzemiyor.
Bir kere Hacı evli, hem de
Hristiyan bir kadınla evli. Fethullah Gülen ise bekar hatta hiç evlenmemiş.
Hacı bir kan davasından dolayı Amerika'ya kaçmış. Fethullah Hoca ise
tedavi maksatlı Amerika'da bulunuyor.
Hacı
terör suçlusu olarak yakalanıyor, oysa Fethullah Gülen için böyle bir durum asla söz konusu olmadı.
Hacı Bitlisli, Fethullah Gülen ise Erzurumlu.
Yani, Haluk Bilginer'in oynadığı Hacı karakteri Fethullah Gülen'le çok az benzeşiyor.