CHP’nin zincirlerini koparmış “yeni” genel başkanı, rahmetli
Erdal İnönü’yü anmak amacıyla düzenlenen
tören için
İstanbul Havaalanına geldiğinde, karşısında yüzlerce partiliyi görüp “yaşaaaa...varooollll...” tezahüratlarını da duyunca kendinden geçmiş.
Başbakan Erdoğan’ın CHP’deki son gelişmelerle ilgili yorumlarını duyunca da “onu o koltuktan aşağı indireceğim!” demiş.
Başbakan, Türkiye’nin bunca sorunu varken CHP’nin içine kapanmasının, iç çekişmelerle zaman yitirmesinin doğru olmadığını söylemişti. Hepsi bu!
Yani Türkiye’de, başta CHP’liler olmak üzere, herkesin yaptığı bir değerlendirmeydi bu. Ama Kılıçdaroğlu, kalabalığı görünce, coşup dalgalanıyor; kendini daha şimdiden gelecek seçimlerin galibi ilan ediyor. Yani denizi görmeden paçaları sıvıyor.
Ama bu tür “gaza gelmeler” CHP’de yeni bir şey değil. Gelin rahmetli İnönü’nün 1950 seçimleri öncesi İstanbul ziyaretini hatırlayalım. Dönemin hem vali hem de belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay, İnönü’yü görmek için toplanan, dönemin tek parti diktatörlüğüne hizmette kusur etmemek için birbiriyle yarışan “
yandaş” medyasına göre, “üç yüz bin kişiye” bakıp, “İşte paşam İstanbul!” diyerek seçimlerde bütün kentin İnönü’cü olduğunu belirtmişti.
Sonuç? CHP için hüsran!
Bakınız, kalabalık toplamak hüner değildir. Kalabalıklara bakıp, millet sandığa gitmeden, falanca parti seçimi kazandı demek, insanı hep yanıltmıştır.
Rahmetli Osman
Bölükbaşı’na yakıştırılarak anlatılan bir “öykü” vardır.
Yanılmıyorsam 1954 seçimlerinden hemen önce, gerek İnönü gerekse de CHP’nin diğer ağır topları meydanları tıka basa doldurmuş. Halk heyecanlı, hareketli, bayraklar havada dalgalanıyor. Ama sandıklar açılıp oylar sayılınca CHP’nin tarihi bir yenilgi aldığı ortaya çıkıyor.
CHP’nin önde gelenlerinden biri de Osman Bölükbaşı’na dert yanmış: “Nasıl iştir bu anlamadım birader! Anadolu’da gittiğimiz her yerde
halk meydanları doldurdu. Ama sandıkta aynı halk oyunu DP’ye verdi!”
Bölükbaşı gülmüş: “
Millet sizin söyleminizde, tavrınızda, duruşunuzda, geleceğe yönelik tasarılarınızda bir değişim var mı diye merak etmiştir. Ama siz konuştukça, hamamın da tasın da aynı olduğunu anlamış oyunu size vermemiş... Kalabalığa gelince...Kasabaya uğrayan çerçi de, şehre konser vermeye gelen şarkıcı da doldurur meydanı!”
Abdürrahim’in kendisi de afet kapsamında!
Bizim Abdürrahim Albayrak’ın Rize’nin Muradiye beldesindeki evi
heyelan tehlikesiyle karşı karşıyaymış.
Karayolları bölgeye “heyelan sahası” levhası asmış. Belediye Apo’nun evinin çevresinde önlemler almış. Şu anda yıkılma tehlikesi yokmuş.
Aslında Abdürrahim Albayrak’ın boynuna asacaksın o “heyelan sahası” levhasını! Neden mi? Siz hiç Albayrak’la yan yana
Galatasaray maçı izlediniz mi? Adam heyelan artı
hortum artı
sel felaketi artı sekiz derece deprem bir arada. Ben sadece
deri ceketimin paramparça olmasıyla yanından kurtulmuştum. Gözlükleri kırılanlar, orası burası çürüyenler, kaburgaları bile çatlayanlar vardır, Galatasaray gol atıp da Apo yerinden deliler gibi fırladı mı!
Kurban Bayramı’nda en hayırlı ceza
Kurban Bayramı’nda uygunsuz kesim yapanlara verilecek
para cezası tam altı kat arttırılmış ve 127 liradan 792 liraya çıkarılmış. Hayvanlara eziyet vererek aklınca “
kurban kesen” tayfa da 687 lira ceza ödeyecek. Aferin
Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’na! Eziyet etmeyin kurbanlıklara, kesim sonrası da ortalığı kirletmeyin demiş.
Gerçekten de kurban kesiminden sonra ortalık
vahşet yerine dönüşüyordu! Özellikle İstanbul’da, E-5 boyunca bir
hayvan katliamı yaşanır ki yıllardır, kesim sonrası oralardan geçerken insanın yüreği ezilir. Bu nasıl sevaptır, nasıl sünnettir anlayamazsın! Kurban kesmek isteyen ya bahçesine ya da belediyece belirlenmiş yerlere gitsin. Hem zavallı hayvanlara işkence ediyorsunuz kör bıçağı sallayarak hem de günah işliyorsunuz!