Reklam Kurulu (RK) ve Reklamverenler Derneği'nin (RVD) birlikte düşündüğü, Marketing
Türkiye'nin de organizasyonunu yaptığı ilk 'Reklam Sempozyumu' 4
Kasım Perşembe günü gerçekleştirildi.
Sempozyuma
Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat
Ergün de katıldı. İşin ilk kez gerçekleştiriliyor olmasının alkışlanası yanı bir yana reklamın üç tarafı;
kanun düzenleyici RK,
markalar - ve RVD reklamcılar-Reklam Özdenetim Kurulu'nun kuruluş tarihleri olan 1995'ten bu yana ilk kez bir araya geliyorlar olmalarıydı. İşin mimarları ise RK Başkanı
Ramazan Ersoy ile RVD Başkanı Ahmet Pura'ydı. Zaman Ekonomi'den İbrahim Balta sempozyumu izlemiş ve ayrıntılarıyla 5 Kasım
Cuma günü gazetede yazmıştı. Ben ise sempozyuma ilişkin izlenim ve yorumlarımı paylaşacağım:
RVD'nin yeni başkanı: Ahmet Pura'nın, tanım olarak pek çok şapkası varsa da RVD'deki tanımını dolduran yanıyla Colgate Palmolive'in
yönetim kurulu üyesi. Pura'yı tanıyanlar onun
hedef odaklı olduğunu, kafasına koyduğunu yaptığını da bilir. Ayrıca Pura'nın uzlaştırmacı bir kişiliği de var. RVD'nin yanı sıra TOBB'da
sektörel
meclis başkanlığı, Reklam Kurulu ve Reklam Özdenetim Kurulu'nda da üyelik görevleri var. Ahmet Pura, bu görevler arasında pazarlama ve pazarlama
iletişimi sektörünün gelişmesine katkı sağlamak için koşuşturuyorken fark ediyor ki kendisi kurullar arasında bir ulak vazifesi görüyor. "Herkes bir araya gelsin ve sorunlar çözülsün." diyen ve bunu RK Başkanı Ramazan Ersoy ile paylaşan da yine kendisi.
RK'nin yeni başkanı: RK,
İstanbul için bir korkulu
rüya olmaya devam ederken kurumun hiç de öyle düşünüldüğü gibi olmadığını gösteren bir
profil çizdi RK Başkanı Ramazan Ersoy. Başkan Ersoy, Reklam Sempozyumu'nun devlet tarafındaki sağlam dayanağı. Süreç içinde kendisini daha yakından tanıyacak ve meseleler karşısındaki duruşunu ayrıntılarıyla göreceğiz, ancak daha şimdiden sektörle
Ankara bürokrasisi denen
soğuk duvarın yıkılmasını sağladığını söyleyebilirim.
Basın İlan Kurumu'nun yeni genel müdürü: Kurum son günlerde Mehmet
Atalay'ın hamleleriyle basında sıklıkla yer almaya başladı. Kendisini kamu kuruluşlarının reklamvereni olarak tanımlayan Genel Müdür Atalay, reklam sektörünün önünün açılması için ölçümlemenin şart olduğunu söyledi. Atalay söylemekle de kalmadı, "Gerekirse işin içine girebilir ve
düzenlemelerde katkıda bulunabiliriz." de dedi.
Mehmet Atalay yönetimindeki Basın İlan Kurumu'nun hal ve gidişini dikkatle izliyorum.
Katılımcılar: Reklamverenlerin ağırlıkta olduğu 300'e yakın izleyici vardı Conrad'da. Hepsi de kanun koyucunun reklam denetimine nasıl baktığına ilk kez şahit oldu. Gün boyunca, rekabette birbirini izleyen ve RK'ya şikâyet eden
rakip kuruluşların marka yöneticileri ise bir araya gelmemeye özen gösterdi.
Konuşmacılar: Konuşmacıların tümü reklamın kendi açılarından hal ve gidişini tanımladıktan sonra denetimli ya da özdenetimli bir arada nasıl durmaları gerektiği konusunda görüş beyan etti. Bir de karara varıldı ki, reklam dediğiniz şey pek de denetimsiz olmuyormuş.
Euro RSCG Türkiye CEO'su Levent Erden'in geleceğin trendlerine ilişkin yaptığı içgörülü sunum salondakilerden tam not aldı. Erden kısaca 'dünya bir yere, izleyici,
tüketici bir başka yere doğru gidiyorken asıl sorun bunları doğru okumakta' dedi.
Nielsen
Medya Genel Müdürü İsmail
Hayri Cem'in dünya ve Türkiye karşılaştırmalı reklam verileri herkesi düşündürdü. Türkiye'de kişi başı reklam harcamasının çok gerilerde olduğu görülüyorken, 2010'da 5 milyar TL'lik bir pazarlama iletişimi büyüklüğüyle bu sadece AB rakamlarına çekilebilecekmiş. Daha çok yolumuz desenize!
Reklam Özdenetim Kurulu Başkanı Çetin Ziylan, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Bilgili, Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr.
Ertuğrul Aydemir ve Policy&Marketing Director of Communications'tan Esra Erkal Paler de birer konuşma yaptı.
Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yrd. Doç. Fatoş Karahasan'ın moderatörlüğünde gerçekleşen 'Reklamda Denetim' panelinde ise denetimin taraflar açısından nasıl algılandığının resmi tüm açıklığıyla çizildi.
"Devletin gülen yüzünü göstermek için buradayız"
Biz masanın
özel sektör tarafında olanlar için işin en ilginç yanı, Sanayi Bakanı
Nihat Ergün'ün konuşmasındaki konu hâkimiyetiydi. Sloganlarıyla aklında kalan birkaç reklamdan da söz eden Bakan, pek televizyon izleyemese de bazı reklamların aklında kaldığını söyledi. Ergün, RK'ya şikâyet amaçlı başvurularla ilişkin bir de perspektif verdi. 4 binden fazla şikâyetin içinden görüşmek üzere kabul edilen
dosya sayısının 1.700 civarında olduğunu, bunun da 1.400'e yakınının işlem gördüğünü aktardı. "Ya bu işte ya da mevzuatta bir tuhaflık var." diyen Bakan Ergün, özellikle 'örtülü reklam' konusunda düzenleme için gerekli girişimlerde bulunulacağını bildirdi. Bir ara, 'Rakip şirketler, diğerinin reklamını izlemek ve şikâyet etmek için bizzat birisini görevlendiriyor' iddiasında da bulunan Bakan, reklamı,
bakanlığının asli işlerinden biri olarak tanımladı.
"Üretmek, paketleyerek satılabilir hale getirmek, tanıtarak satmak ve nihayet tüketiciyi korumak, yani ekonominin çarklarını döndürmek Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın görevleri arasında." diyen Nihat Ergün, pür liberal felsefenin mahzurlarına da dikkat çekti. "Öyle reklamlar görüyoruz ki, örneğin bir çay markası, 'bir
bardak iç, 2 kilo ver' diyor. Reklamcıların tüketiciyi yanıltmaması konusunda
bakanlık olarak çok hassasız. Dolayısıyla gerek reklamveren gerekse reklamcılar
kurallara uymalı. Zira bugün Batı dünyası reklamları belli bir kural ve kaide dahilinde yapmakta. Müşterisi olan her şey satılır diye de bir kural yok. Bunun meşruiyeti kabul edilemez. Bir başka örnek de
Sovyetler Birliği dağıldığı zamandan. Türkiye
tekstil alanında o pazara ilk giren
ülke olmuştu. Ama bir kolu dikilmeden gönderilmiş ceketler bile oldu. Sonra o pazarlardaki payımızı kaybettik, bir daha güvenli biçimde girmek de çok zor oldu. Reklam da kalite eksikliğini kamufle etmek için kullanılmamalı. Aksine iyi ürünün özelliklerini güçlü bir biçimde anlatmak için kullanılmalı." diyen Sanayi Bakanı, kontrollü denetimden yana bir tavır sergiliyor.
Sonuç: Disiplinsiz
demokrasi olmaz
RVD Başkanı Ahmet Pura, reklamda tüm tarafların denetim yapılması konusunda hemfikir olduğunu söylüyor. Ama denetimin bir
otokontrol mekanizmasına dönmesinin yararlı olduğunu iddia ediyor. Bütün bu söylemlerin siz okurlar ve yine siz tüketiciler için anlamı; kültür ve değerlerle çelişen, çocukları reklamda oynatarak yasaları çiğneyen ve de özellikle tüketiciyi yanıltan, kandıran reklamların azalacağına inancın bir otokontrol mekanizmasıyla olabileceği. Ne diyelim hep birlikte umalım, dileyelim ve destekleyelim...