Gül: Artık her şeyin konuşulduğu bir ülkeyiz


Chatham House Yılın Devlet Adamı Ödülü için Londra’ya uçan Cumhurbaşkanı Gül, terör ve Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye gündemine ilişkin uçakta bulunan gazetecilerin soruları yanıtladı. “Her şeyin konuşulduğu bir ülkeyiz. Doğru bildiğini yapabilecek cesur bir liderlik var” dedi LONDRA Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dağda silahların susması ve Kürt sorununun çözüm rayına oturması konusunda iyimser, iyi şeylerin olabileceği kanısında. Ayrıca bu konuda, “Siyasal risk alabilecek ve doğru bildiğini yapabilecek cesur bir liderlik” olduğunu düşünüyor. Cumhurbaşkanı Gül, Britanya Kraliçesi’nin elinden alacağı Chatham House Yılın Devlet Adamı Ödülü için dün sabah Ankara’dan Londra’ya uçarken, uçaktaki gazetecilere Kürt sorunu, PKK ve şiddetle ilgili olarak şunları söyledi: “Kısa sürede her şey olup bitmez. Sabır ve kararlılığı içeren bir süreci gerektiriyor bu konu. Silahla, terörle bir yere varılamayacağını gördü herkes. İçeride de dışarıda da gördü. Sabır... Taşla, silahla, terörle bir yere varılamayacağını herkes gördü.” İç ve dış gelişmelerle “terör örgütünün izole edilmeye başladığı”nı belirten Gül, bu açıdan Türkiye’deki demokratikleşmeye, Irak’taki gelişmelere, Irak Kürt Yönetimi’yle git gide iyileşen ilişkilere işaret ediyor. Kürt sorunuyla ilgili olarak Türkiye’nin içine girdiği yeni dönemi “ince uzun bir yol” diye tarif etmekten kaçınıyor. “Ucu açık bir yol değil bu” dedikten sonra ekliyor: “Silah ve şiddet mutlaka aradan çıkacak. Terör örgütü, moral olarak da, güç olarak da mevcut durumu devam ettiremeyeceğini görmeye başladı.” Yeni dönemde ‘provokasyon’lara karşı son derece dikkatli olunmasının altını çizerken, “Barış yolunda ilerken provokasyonların tuzağına düşmemek, bu konuda son derece kararlı olmak lazım” diyen Gül şöyle devam ediyor: “Şiddete, teröre hiçbir gerekçe, bahane bırakmamak gerekiyor. Türkiye demokrasi alanında henüz ideal olana erişmiş değil, daha yapacak çok şey var. Ancak Türkiye de eski Türkiye, on yıl önceki Türkiye değil. Her şeyin konuşulduğu bir ülkeyiz. Bunun değerini herkes bilmeli...” Şu sözler de Gül’ün: “Türkiye bu terör ve şiddet dönemini yaşamamış olsaydı, bugünkünden fersah fersah ileride bir Türkiye olurdu.” Anayasa’da artık görüş ayrılığı yok Cumhurbaşkanı Gül yeni anayasa konusunda son derece kararlı bir dille konuşuyor: “Türkiye’nin yeni, demokratik bir anayasaya elbette ihtiyacı var. Geçmişte bizim anayasalar hep tepkisel oldu, 27 Mayıs sonrası, 12 Eylül sonrası... Şimdi oturup Avrupa Birliği sürecini de dikkate alarak, kendine güven duyan bir ülke olarak kendimize yeni bir anayasa yapabiliriz, tabii seçim sonrası. Bu açıdan partiler arasında siyasal bir mutabakat da neden olmasın diye düşünüyorum. Partilerimizin anayasa konusunda artık çok fazla görüş ayrılıkları da yok gibi...” Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de birçok açıdan standartların yükseldiğini belirtiyor: “Düşünün, 10 yıl önce birtakım tabular varken bunlar şimdi hayatımızın bir parçası oldu. Yeni bir dönem kaçınılmaz. Yeni bir dönem kuruluyor. Bütün bu değişiklikler ve dış dünyanın yeni bakışı, terörü ve terör örgütünü izole ediyor. Onların da bunu değerlendirmesi gerekiyor. Önünüzde bir yanlış varsa o yanlışın düzeltilebilmesi için karşınızdakine fırsat vereceksiniz. Bu, silahla olmaz. Çok boyutlu bir mücadele biçimi var. Bakın, dağdaki insan ne sağlıklı düşünebilir ne de sağlıklı bir değerlendirme yapabilir. Cumhurbaşkanı Gül, “Öcalan’ın bu süreçte ne kadar etkisi oldu ya da olabilir?” sorusuna kısa şu yanıtı verdi: “Bu konu uzmanların ilgi alanına girer. Güvenlik ve istihbaratla ilgili, devletin bu işlerle görevli uzmanları var. Zaten yaparlar, yapıyorlar.” KCK davasında anadil olabilir Cumhurbaşkanı Gül, KCK davasında anadilde, Kürtçe savunma konusundaki tartışmayla ilgili olarak da şunları söyledi: “Anadili dışında başka bir dil bilmiyorsa tabii ki olur. Fakat mahkeme safahatı bir mücadele aşamasına dönüştürülüyorsa ona da kimse müsaade etmez. İçlerinde Türkçe bilmeyen varsa tabii ki dilinde yapacak. Ama mahkeme, mücadelenin bir parçası haline getirilmemeli.” Cumhurbaşkanı Gül, mahkemelere ve üniversitelere yaptığı atamalar konusunda kendisine haksızlık yapıldığı kanısında, şöyle diyor: “Tek yanlı bakıyorlar. Görüyorum onları. Yeteri kadar da bilgilenmeden değerlendirme yapıyorlar. Bu konuda bana haksızlık yapılıyor. Ben Anayasa Mahkemesine iki asil üye atadım. Biri asker, biri sivil. Kalifikasyonları, tahsilleri, onlara bakalım.. Oraya koyduğumuz iki üye, yurtdışında doktora yapmış, her bakımdan katkısı olacak üyeler... Önemli olan; atadığınız kişi partizanlık mı yapacak, bağımsız, dürüst, objektif kararlara mı hükmedecek. Tüm atadığım adaylara çok dikkat ediyorum. Ben hiç kimsenin eşini, hanımını takip etmiyorum. Siyasete bulaşıp bulaşmadıklarına bakıyorum. Herhangi bir partiden aday olanları çok değerli bile olsalar atamıyorum. HSYK’da Ali Suat Ertosun’u ben atadım mesela. Bunun değerlendirmesi yapılmadı. Suna Hanım vardı onu da ben atadım. (Pişman mısınız diye soruldu. Girmek istemedi.) Ama ben atadıklarımı sonra çağırıp şöyle hareket edin, böyle yapın demem. Alevi kesimden rektörler atadım. CHP’nin bilim kurulundan rektör atadım. HSYK’ya atadıklarımın tek tek özgeçmişlerine bakın lütfen. Türk yargı çevresi dışarıya çok kapalı Ben bu HSYK’ya bir avukat bir baro başkanı atadım. Avukatlara da atarken bakın bürolarınızı kapatacaksınız, ortaklık şeklinde dahi olsa bu işe devam etmeyeceksiniz dedim. Bu büyük bir fedakârlık. Bir avukatlık bürosunun müşteri bağlantılarını kaybetmesi ne demek? Atamalarda bazen çok zorlandığımız oluyor. Hangi avukatla alakalı internette bir şey yoktur. Google’a girersen her avukat hakkında bir şeyler çıkar. Tam işin ehli bir ismi atamak istiyoruz ama bakıyoruz Google’da zamanın birinde hakkında bir haber çıkmış. Araştırıyoruz haber iftira. Ama orada duruyor. Bu kullanılabilir diye atamayı yapamıyoruz. Türkiye’de yargı çevresi dışa çok kapalı. Valilerimiz, askerlerimiz, akademisyenlerimiz hep yurtdışına gidiyorlar. Bazıları doktora yapıyor oralarda. Dil biliyorlar. Ama yargı mensupları dışarıya çok kapalı. Ben Anayasa Mahkemesi’ne Avrupa’da doktora yapmış, Avrupa hukukunu tanıyan birini atıyorum bunu anlamıyorlar. Ben yargının da dışarı açılması gerektiğini söylüyorum. Üst yargı başkanlarıyla konuşurken de söyledim. Bütçelerinizi buna göre şekillendirin, yargı mensupları yurtdışı görsün orada akademik çalışma yapsınlar dedim. Üniversitelerimizi 4-5 yıl sonra görün Atamalarda bazen adam bulamıyoruz. İsimler geliyor, Google’da bakılıyor, araştırılıyor, güvenlik soruşturması yapılıyor, en layık insanlar bazen haklarında çıkan haber ve yazılardan dolayı eleniyor. Bakın, iki sene önce Başkan Obama, Amerika’da Yüksek Mahkeme’ye bir bayan üye atamıştı. Ortalık ayağa kalkmıştı. Ben o olayı takip etmiştim. Tabii ki Obama, demokrat görüşten birini atayacak. Orada Cumhuriyetçi biri başkan olsa, o da Cumhuriyetçi görüşten bir adayı atardı. Ama asıl olan orada partizanlık yapacak mı, yoksa kararlarını bağımsız, objektif bir şekilde verecek mi? Önemli olan o. Şimdi rektör atamalarında da asıl olan üniversitenin hedefine kilitlenmesi. Bakın adam bir önceki seçimlerde iki oy almış. Sadece iki oy. Ama rektör seçilmiş. Sonra da bütün kadroları ele geçirmiş bu seçimlerde birinci olmuş. Bu demokratik bir şey mi? Üniversitelerimizdeki değişimi 4-5 sene sonra göreceksiniz. Türkiye üniversitelerindeki başarıyı. Artık üniversitelerimiz eğitime araştırmaya kilitlendi. Kendilerini buldular. Benim zamanımda hatırlıyorum TÜBİTAK’la işbirliği yapmayacaksınız diye kâğıt gelirdi. Herkes birbiriyle uğraşırdı. Bugünse bütün rektörlerimiz eğitim için seferber oldu.” Gül, üniversite düzeni konusunda ise radikal bir dil kullanıyor: “Bizdeki YÖK, üniversite sisteminin kesinlikle değişmesi lazım. Kadro kapmak için değil, başarı için yarışmalı üniversiteler. Bir üniversitenin kadrosu verilmemiş filan olmamalı. İlk oluşturulduğunda YÖK yapısı üniversiteleri kontrol etmeye yönelikti, 12 Eylül sonrası. Rektörlerin böyle seçim ve sonra atama şeklinde belirlenmesi sistemi gibi bir şey olmamalı artık.” Üniversitedeki başörtüsü sorunu fiili olarak çözüldü Üniversitedeki başörtüsü konusunda “Başörtüsü meselesinde bir mutabakat var gibiydi ama parlamentoda karşılığını bulamadı. Başbakan da 2011’e kaldı dedi. Bu sorun nasıl aşılacak?” sorusu yöneltilen Gül’ün yanıtı şöyle oldu: “Bu konunun çözülmesi gerektiği konusunda kamuoyunda bir mutabakat oluştu sanıyorum. Fiili yanlış da fiili olarak çözülmüş durumda. Özel televizyon yayınında da böyle olmuştu. Fiili uygulama, hukuki düzenlemeden önce gelmişti. Bu konuda ilgili hukuki düzenlemenin, ileride bir problem çıkmaması için sakin bir şekilde yapılması doğru olur.” Ben de Cumhurbaşkanı’na şu soruyu yönelttim: “Komutanlar 29 Ekim’de Başkomutan’ın davetine icabet etmediler. Ne düşündünüz, ne hissettiniz?” Bu soruyu yanıtlamadan önce bir süre düşündü Cumhurbaşkanı ama topa girmek istemedi. Şöyle demekle yetindi: “Bu konu geride kaldı. Şimdi geleceğe bakacağız.” Türkiye’nin yakın geleceği konusunda “Çok iyimserim, umutluyum” diyen Gül şöyle devam etti: “New York’ta, BM Genel Kurulu’nda bana söylüyorlar, (Eskiden Avrupa’nın hasta adamıydınız, şimdi en sağlıklı adamısınız) diye. Daha ben niye ümitli olmayayım ki?” Ermenistan konusu biraz sessiz gidiyor Gül’e şu soru da yöneltildi: “Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasından dolayı Londra’da ödül alacaksınız ama orada bir gelişme olmuyor. Ne düşünüyorsunuz?” İşte Gül’ün yanıtı: “Türkiye-Ermenistan normalleşmesi, bu mesele ölmüş de değil, donmuş da değil. Biraz sessiz gidiyor bazı şeyler.” Türkiye’nin AB yolunu elbette desteklediğini belirtti Gül. “Fasıllar açılmasa bile Türkiye bu fasılları kendisi açıp kendisi kapayacak, gereğini yapacak. Bu Güney Kıbrıs ve Fransa’nın bloke ettiği fasıllar var biliyorsunuz. Biz buna bakmayıp tarama sürecinin gereklerini yerine getirmeliyiz. AB’deki hukuki düzenlemeler incelendi. Türkiye’de ne var karşısına konuldu. Eksikler belirlendi. Şimdi bu eksikleri tamamlamamız gerekiyor. Daha hızlı yapmamız lazım bazı şeyleri. Şu anda tatmin edici bir durum yok tabii.” AB’ye tam üyeliğin tüm gerekleri yapılacak Gül’e şu soruyu da yönelttim: “Demokrasilerde, Avrupa demokrasilerinde genelkurmay başkanları savunma bakanlarına bağlı. Siz de hep AB standartlarından söz ediyorsunuz. Bizde de bağlansın mı?” Uçak sohbeti sırasında sanıyorum en çok bu soruda yutkundu Cumhurbaşkanı, topa girmek istemedi, her şeyin bir zamanı, zemini var demeye getiren şu yanıtı verdi özetle: “Bakın biz Kürtçe televizyon olsun mu olmasın mı diye onu tartışmaya açsaydık, vatan bölünüyor tartışmaları çıkar ve biz o televizyonu açamazdık. Bazı şeyleri tartışmadan yapmak lazım. Türkiye AB’ye tam üyelik adayı bir ülke. Nihayetinde Türkiye bu fasılların tamamını açacak ve kapatacak. Onların gerektiği her şey yapılacak. Ama şuna dikkat etmek lazım. Maksimalist tavır reaksiyon doğurur. Sen hepsini birden halledeceğim dersen öteki de hepsine birden karşı çıkar. Tepki doğurur. Doğru olanı, ilkeli ve kararlı olarak yapmak lazım. Suya sabuna dokunmamaya çalışıyor olarak da anlamayın bunu. Sadece bazı şeyleri konjonktürün gereğini yapıyormuş gibi yapmamak lazım. Öyle görünmemeli. Dediğim gibi maksimalist hareket reaksiyon doğurur. NATO zirvesi ABD ve AB’yle ilişkiyi bozmaz Cumhurbaşkanı Gül bu ay içinde yapılacak NATO zirvesinin ABD ve AB ile Türkiye’nin ilişkilerini bozmayacağını düşünüyor: “Zirvede öyle ilişkileri torpilleme olayı olmaz. Bu füze kalkanı meselesinde dışarıdan Türkiye’ye baskı yapmaya çalışanlar oldu. Türkiye 1952’den beri NATO üyesi. Bundan dolayı Türkiye NATO’yu ciddiye alır ve AB ile NATO toplantılarına ayrı bakar. Geçtiğimiz NATO genel sekreter seçiminde hatırlattım da bunu. Bize AB aday ülkesi gibi bakılamaz NATO’da. Bazen bu ikisini karıştırıyorlar. Biz NATO’daki konumumuz için fedakârlıklar yapmış bir ülkeyiz. Bu zirvede üç şey konuşulacak. - Birincisi NATO-AB ilişkileri. NATO üyesi ülkelerin Türkiye hariç hepsi AB üyesi olunca NATO ile AB arasında çok ilginç karşılıklı bir ilişki gelişti. Burada Türkiye’nin çok kesin ve haklı bir pozisyonu var. - İkinci konu Yeni Stratejik Konsept. - Üçüncü konu da bu Füze Kalkanı Sistemleri. Bunlar konuşulur kararları verilir. Herkesin Türkiye’nin değerini daha iyi anladığı bir dönemde Türkiye ile ABD arasında, AB arasında neden bir kriz yaşansın ki?” AB İlerleme Raporu’nda, Türkiye’ye dönük ifade özgürlüğüyle ilgili ciddi eleştirilere ilişkin bir soruya da özetle şu yanıtı verdi Gül: “Türkiye’de hakaret de dahil her türlü ifade özgürlüğü var. Biliyorum, çok sayıda da gazetecilere karşı dava (4 bin civarında) var. Ben de dikkat çekmiştim bu dava artışına. Bunlarla ilgili yasal düzenlemeler yapılır. Adalet Bakanı çalışıyor zaten. Ben öngörülen cezalara baktım. Bazıları akıl almaz şeyler.”
<< Önceki Haber Gül: Artık her şeyin konuşulduğu bir ülkeyiz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER