Ben kısa dönem yaptım askerliğimi. 211 kısa dönem,
Nuh Gönültaş, emret
komutanım!
Bir de uzun künyemiz vardı.
Yaptığımız en iyi şey bu kısa ya da uzun künyeyi zaman zaman bağırmaktı.
Selam vermeyi de ağaçlara
selam vererek ve kısa künye yaparak öğrendik.
Herkes bir ağacın karşısına geçer, ağaca selam verir ve kısa künye yapardı.
Ne bileyim o zaman bir ağaca "Emret komutanım" diye bağırmak garip gelmezdi. Şimdi düşünüyorum da bayağı kendimizle alay etmeyi öğrenmişiz askerlikte.
Sevilay Yükselir dün Sabah'ta yazdı, bir binbaşı mesleği hakim olan askere, askerliğini yaparken "
Hakim iki çay kap gel" diye bağırıp, hatta çayını da karıştırtıyormuş. Bu durum hakimin çok gücüne gidermiş!
Doğrusunu isterseniz benim askerlik yaptığım yerde kısa dönemler oldukça rahattılar ve böyle şeylerle muhatap olmazlardı.
Çünkü tabur komutanı kısa dönemleri çok seviyordu. O kadar ki, her kısa dönem birliğini gece eğitiminde ziyaret edip hepsine de aynı hikâyeyi anlatıyordu.
Eğer bir kısa dönem, tabur komutanına herhangi bir şikâyette bulunursa "vay o astların haline"ydi çünkü.
Benim komutanlarla aram iyiydi. Beni "gazeteci" diye çağırırlardı ama hiçbir komutanımız "Gasteci iki çay kap gel" deme nezaketsizliğini göstermedi.
Hatta hiç nezaketsizlik görmedik askerliğimiz sırasında dersem inanın. Sadece bir
arkadaşımız üs
teğmenden tokat yedi, o da yanlışlıkla. Ayrıntısını yazmayayım, uzun hikâye ama o komutan arkadaşımızdan defalarca hepimizin huzurumuzda özür diledi.
Rahmetli
Yüzbaşı Barlas Gültepe komutanımızdı. Yüzbaşı Gültepe daha sonra Amerikalılar'ın helikopterini
Kuzey Irak'ta düşürmesi sonucu şehit oldu.
Allah rahmet etsin, Gültepe komutanımız
Ramazan ayında geceleri sahur yemeği çıkması için özel çaba sarf ederdi. Her gece bizzat kendisi uyanır ve yemekleri
kontrol ederdi.
Bir
üsteğmen vardı, asker olduğuna pişman bir psikoloji içindeydi. İlk fırsatta askerliği terk etme düşüncesindeydi.
Bu üsteğmenin bir postası vardı. Her zaman üsteğmenin üç metre gerisinde emre amade beklerdi. Yalnız namaz vakti geldiği zaman üsteğmenden izin de istemeden kışla içindeki camiye gider namazını kılardı.
Tabii üsteğmen kendisini aradığında bulamazdı. Ve o emir eri komutanı her terk edişte fevkalade dayak yerdi. Ama yinede namaz vakti geldiğinde komutanın arkasından ayrılır camiye yönelirdi.
Komutandan niçin namaz için izin isteyip de öyle camiye gitmediğini bilmiyorum.
Sonunda üsteğmen pes etti ve o emir erini değiştirdi. O er kışlada camekan el arabası içinde
börek satışı ile görevlendirildi ve her istediği zaman camiye kimseden izin almadan gidebildi.
Bir gün komutanlardan birisi beni yanına çağırdı. "Gasteci gel bakalım, şu herifle bi
röportaj yap" dedi.
Baktım yeni gelen erlerden birisi hazırolda bekliyordu. Güler yüzlü tombulca bir çocuktu.
"Sorunu neymiş komutanım" diye sordum. Meğer çocuk homoseksüelmiş.
Orada gerçek bir röportaj yaptım o erle.
Çocukluğundan askere gelene kadar olan bütün hikâyesini anlattı bize.
Ve tabii ki askere geldikten sonra bir onbaşı ve bir
çavuş bu çocuğa meşrubat deposunda tasallut etmişlerdi.
"Komutanım, bu çocuk buraya kadar nasıl gelmiş" diye sordum. Bilmiyordu tabii ki.
Ama kışlada eğitim alanında böyle bir er vardı.
Her neyse, daha sonra o çocuğu bir daha görmedik. Muhtemelen
erken terhis olmuştu.
Komutanlar biz kısa dönemleri zaten askerden saymıyordu.
Bir defasında iki teğmen geçti yanımızdan. Bir arkadaşla bankta oturuyorduk. Bilmiyorduk, meğer onlar geçerken kalkıp selam vermeliymişiz. Komutanlar birkaç adım geçtiler bizi ve sonra geri döndüler, "Siz kısa dönem misiniz" diye sordular. "Evet" dedik, "Oturun" dediler gülerek ve gittiler.
Komutanlar kısa dönemlerle uzun dönem askerlik yapanları üniformaları aynı olmasına rağmen ilk bakışta tanırlardı. Biz ise
tek tip elbise içinde kendi arkadaşlarımızı tanımakta zorlanırdık.
Bir defasında tabur komutanı denetlemeye gelmişti. Bize sordu, "Bir sıkıntınız var mı" diye. Bir arkadaş "Efendim, burada tek tip giyindiğimiz için arkadaşlarımızı ayırt etmede zorlanıyoruz, acaba tek tip konusuna bir çözüm olabilir mi" dedi. Komutan güldü geçti.
Bizim zamanımızda
kısa dönem askerlik sekiz aydı. Ve bu sekiz ayın önemli bölümü kışla içinde oradan oraya dolaşıp, kantinde çay sırası beklemekle geçti.
Askerlikte en iyi yaptığımız şey yemek yemekti ve komutanlarla eğitim alanında sohbet etmekti.
Düşünüyorum da bu tecrübeler için sekiz ay oldukça fazla bir süre...