Bir hak
arama yöntemi olarak
terörün en kabul görmeyeceği dönemi yaşıyoruz. Dünya ne adına olursa olsun terörü sempatik bulmuyor, aksine ürküyor ve ölçüyü kaçıracak derecede karşı önlemlere müracaat ediyor.
Teröre karşı uluslararası
dayanışma ve ortak programlar artıyor, hemen her
terör saldırısı sadece gerçekleştiği ülkenin değil, bütün dünyanın tepkisini çekiyor. Çünkü, bütün önemli şehirler farklı nedenlerle aynı tehdidi hissediyor.
Taksim’deki saldırıdan sonra da aynı tepkiler geldi.
Mesele tepkilerin sadece
Avrupa başkentlerinden gelmesi değildir.
Kürtler adına terör yapmanın da modası geçmiştir. Silah, Kürt kimliğinin hakları için ancak
PKK sempatizanlarının benimsediği bir yöntem haline gelmiştir. Geride kalan büyük Kürt çoğunluğu için ise en az Türkler kadar nefret objesi haline gelmiştir. Hem sorunun çözümünü engelleyen ve geciktiren, hem de
Kürtleri bütünüyle huzursuz ve tedirgin eden bir yöntemdir.
Taksim saldırısı kimi memnun edebilir? Kimin
davasını daha iyi ifade eden bir
eylem olarak görülebilir?
Bu
analiz PKK tarafından da yapılmış olmalı ki eylemle ilgileri olmadığını açıklamak için bugüne kadar görülmemiş bir çaba içine giriyorlar.
Çok soru ve çok ihtimal var.
Eylemi bizzat PKK yapmış olabilir.
Veya artık giderek örneklerini daha çok gördüğümüz gibi PKK içinde bir grup olabilir. Ya da canlı
bomba eylemlerine yatkın diğer
örgüt...
PKK’nın nerede başlayıp
derin devletin nerede bittiğini bilemediğimiz için daha fazla spekülasyona da gerek yoktur. Ama, ortada
canlı bomba olduğu için eylemin ancak üyelerinin bir dava ve ideoloji adına kendini feda edecek bir örgütün işi olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Kimse, derin devlet adına kendini bombayla parçalamayacağına göre...
O noktada da bir başka soru devreye giriyor. Terörist kendini yüksek bir ideal uğruna parçalar ama arkasındaki gerçek gücün kim olduğunu bilemez. Eylem başka,
eylemci başka, etki başka gerçek amaç bambaşka...
Bütün bu seçenekleri kriminal bir arayış adına veya dedektiflik duygularıyla sıralamıyorum... Bu tablo, terörle hak aramanın sadece kanlı değil aynı zamanda kirli olduğunu da gösteriyor.
Bugün, kamuoyunda en çok tesir uyandıran eylemlerin dosyaları açıldıkça da bu gerçek apaçık görünüyor. En acılı ve kanlı eylemlerin aslında en karanlık ve kirli planların esiri olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin kaç Türk ve Kürt evladını bu karanlık dönemde kaybettiğini bir kez daha hatırlatmanın da gereği yok. Gereği olan tek hatırlatma bugün artık terörün sonunun geldiğidir. Taksim’e dayanmış olması da bunu gösterir, terörün gücünü değil.
İşte bu yüzden sebebi ister kış, ister
seçim, isterse de PKK’nın giderek yalnızlaşması olsun eylemsizlik kararı önemlidir. Taksim saldırısının hemen üzerine gelmesi bu eylemle özdeşlikten kurtulma çabası olarak bu önemi daha da artırmaktadır.
Türkiye, kalıcı, hissedilir bir terörsüzlük hali yaşayabilirse; hem sokaktaki insan, hem de Türk ve Kürt siyasal elitleri
silahın etkisini daha az hisseder hale gelirse
demokratikleşme daha da hızlanacaktır.
Bizatihi terörsüzlük hali Ankara’nın Diyarbakır’a yaklaşımını tabiatı gereği yumuşatacak ve çözüm
doğal hale gelecektir.
Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye devreden en kötü
miras Kürt meselesidir. Bunu aşmadan yeni ve güvenli bir
sistem inşa edebilmek mümkün değildir. Sadece Türklerin değil, Kürtlerin güvenliği için de bu çözüme ihtiyaç vardır.
Terörün raf ömrü bitmiş,
terörist için dahi işlevi kalmamıştır. Çözümün son düzlüğüne girilirken Taksim gibi sabotajlara hazırlıklı olarak, sabırla ilerlemek gerekiyor.