Taksim'de canlı
bombayla yapılmak istenen açık;
toplumu endişeye sevk etmek. Henüz hangi örgütün yaptığına ilişkin somut bir bilgi yok. Ayrıca
PKK yetkilileri de eylemle ilişkilerinin olmadığını açıkladı.
Gerçekten vahim bir durumla karşı karşıyayız. Sıradan bir
bomba düzeneği olsaydı belki farklı adresler işaret edilirdi ama ortada arkasında belli bir "
inanç" olmadan yapılmayacak
canlı bomba söz konusu. Bu durumda çok da farklı adres ihtimali kalmıyor. Ya El Kaidevari bir örgütlenme ya da içinden geçtiğimiz süreçte bu tür bir eylemi yapma ihtimali yüksek PKK içi bir güç.
Aslında PKK ihtimaliyle zamanlama arasında da ilginç benzerlikler var. Hatırlayın, 31 Mayıs'taki
İskenderun saldırısı ve 31 Ekim'deki canlı bomba dehşeti birbirini izliyor gibi.
Bu benzerliğe rağmen canlı bomba patlamasından sonra PKK yöneticileri
ateşkesi seçimlere kadar uzatıyor.
Böyle bir PKK aklının "canlı bomba"yı devreye sokması
akıl kârı değil.
Daha önemlisi
sivil siyaset zemini de barış sürecinden umutlu. Öcalan'la görüşmeye giden
Aysel Tuğluk, barışa vurgu yapıp şöyle diyor:
"Hem
psikolojik olarak ortam uygun… Hem de çözüm zemini mevcut. Barışta ısrar etmemiz gerekiyor."
Bir anlamda Türkiye'nin yaşadığı tüm gel gitlere rağmen herkes, başta da BDP çevresi ve
Kürt Sivil Toplum Örgütleri barış sürecinin sürmesinden yana…
Bu durumda geriye tek bir soru kalıyor; PKK değilse Taksim dehşetini kim, neden yaptı?
Bu sorunun cevabını sadec
e devlet güçleri değil, PKK da kendi kapsama alanı içinde vermeli ve topluma açıklamalı.
Nasıl bir
cevap ortaya çıkacak göreceğiz ama bizim de cevabını vermemiz gereken bir soru var:
"Bir insanı canlı bomba haline getiren ne?"
Güvenlik güçlerini bile çaresiz bırakan bu tür eylemlerle baş etmenin tek yolu var: "Bir bebekten
katil veya canlı bomba yaratan" zemini ortadan kaldırmak. Bunun için demokrasiye ihtiyacımız var. Bunun için Kürt meselesinde bir dönüm noktası olan "
Demokratik Açılım" sürecinin sürmesi gerekiyor.