Çankaya'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
resepsiyon davetindeyiz. İlk dikkat çeken, salonun baştan aşağı yenilenmiş olması. Daha zarif bir görüntü...
Abartı yok, sadeliğe özen gösterilmiş. Tavan süslemelerinde geleneksel çizgiler dikkat
çekici...
Selçuklu mimarisinden esintiler var. Modernle geleneğin sentezi.
Gül yerinde bir kararla resepsiyonu teke indirdi. Davetler toplumun değişik kesimlerinden özenle seçilmiş. Mükemmel bir kompozisyon... Ayrım yok. Dışarıda tutulan yok. Başı açık olan da var kapalı olan da... İş dünyasından devlet bürokrasisine, sanatçılardan gazetecilere kadar...
Türkiye'yi küçültseniz, 70 milyonu 2 bine indirseniz herhalde böyle bir topluluk oluşurdu. Sadece Cumhurbaşkanı Gül değil, salondakilere dikkatle
bakan herkes 'Türkiye'nin bütün renkleri burada.' dedi.
MHP lideri
Devlet Bahçeli kurmaylarıyla tam kadro Çankaya'daydı. Bahçeli sempatik tavırlarıyla ilgi odağıydı. 'Normali buydu, normale döndük.' dedi. DSP de MHP gibi davete bütün milletvekilleriyle katıldı. Genel Başkan
Masum Türker 'Biz tam kadro buradayız.' diyerek milletvekillerini tanıttı.
Davete rağmen kurumsal olarak kendisini dışarıda tutanlar da yok değil. En çok dikkat çeken de '
CHP ve TSK...'. Her ikisi de Cumhurbaşkanı'nın davetine '
Hayır, biz gelmiyoruz' dedi. Bu davranış
Cumhuriyet Bayramı'nın coşkusunu bir nebze gölgeledi. Oysa CHP ve asker 29
Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın hassasiyetini en üst düzeyde hisseden iki kurum.
CHP'den iki milletvekili Köşk'teydi. Ahmet Tan ve
Harun Öztürk... İlginçtir ikisi de DSP kökenli. Kurumsal temsil ancak parti liderliğinin katılımıyla mümkün... Çankaya'ya ne
Kemal Kılıçdaroğlu ne de yardımcılarından biri geldi. Bu görüntünün CHP'ye dönük çok olumsuz sonuçları olacağı kesin...
En başta CHP kendisini Türkiye gerçeğinin dışında tuttu. Dışarıda kalan bir partinin
iktidar şansı olamaz. Ardından unutulmaya yüz tutan 'CHP =
Asker' formülünü yeniden diriltti. Öyle olmadığını anlatması çok zor. Oysa sol
siyaset askerle yan yana görünmenin bedelini çok ağır ödedi. Bitmeyen
sandık hüsranlarının bir nedeni de bu.
Kılıçdaroğlu her ne kadar farklı gerekçeler öne sürse de herkes biliyor ki asıl neden
Hayrünnisa Hanım'ın başörtüsü. Hayret, sol hâlâ farkına varamadı; bu topraklarda başörtüsüne tavır koyarak siyaset yapılamaz. Kılıçdaroğlu'nun liderliği
darbe aldı.
'Resepsiyona gitmiyoruz' diye kazan kaldıran CHP'lileri ikna edeceğine bu direnç karşısında savruldu. Grup yöneticisi
Muharrem İnce'nin partide daha etkili olduğu anlaşıldı. Bir genel başkan bu duruma düşmemeliydi. Bir daha anlaşıldı ki CHP aynı yerde... Bu siyasetin sonu hep sandık hüsranı.
Beni en çok şaşırtan asker oldu. Komutanlar, Başkomutan'ın davetine nasıl 'hayır' diyebildi anlayabilmiş değilim.
Genelkurmay Başkanı
Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının katılmama gerekçesi ne olabilir? Hayrünnisa Hanım'ın başörtüsü mü? Yoksa başka bahanesi mi var?
Genelkurmay ne medyaya ne de kamuoyuna katılmama gerekçesini açıklayabilmiş değil. Açıklayabileceğini de sanmıyorum. Askerin, başörtüsüne tavır koyma lüksü yok. TSK bünyesindeki askerlerin büyük çoğunluğu başörtüsüyle bir şekilde ilişkili...
Kiminle karşılaştıysam 'Asker gelmeliydi' diye tepki verdi. Birçok insanla konuştum, medyadaki yorumlara baktım 'komutanlar gitmeyerek iyi yaptı' diyene rastlamadım. Genelkurmay kurumsal olarak kendisini Türkiye gerçeğinin dışında tutamaz. Komutanlar Çankaya'da cumhurun arasına karışma imkânı bulmuştu, bu şansı kullanamadı, orduevinden dışarı çıkmadılar. Komutanların yaptığı en hafif tabirle 'çok ayıp'. Cumhurbaşkanı Gül'e değil, yarısından fazlası başörtülü olan millete ayıp. Bunun n
e devlet terbiyesinde ne de TSK geleneğinde yeri var.
Sözün özü CHP ve TSK, Hayrünnisa Hanım'a tavır koyarak Türkiye'yi rencide etti...