Ulusalcı çevrelerin yanıldığı çok mühim bir nokta var: Bu
ülkenin dindarları Kemalizm/
laiklik filan henüz bu ülkede birer fetişe dönüşmeden yıllar yıllar önce
Cumhuriyetçi idiler.
Dolayısıyla sanki bu memlekette dindarlar 'Cumhuriyet' düşmanı imiş gibi bir
algı oluşturma çabaları nafile gayrettir.
Esasen meselenin dip noktasına inildiğinde çok daha net görülecektir ki, -geçtiğimiz günlerde bu güruhtan bir
kart megalomanın da ağzından kaçırdığı gibi- Ulusalcılarımız için
demokrasi zaten lüks olduğu gibi, cumhuriyet de feda edilmeyecek bir kavram değildir. Yeter ki onların anladığı manada bir laikliğimiz hep olsun, hep kalsın.
Onların anladığı laiklikten ne kastettiğimi sanırım açıklamama gerek yok. Dini ve dindarı
baskılayan bir tür sindirme aparatı!
Manzara biraz değişmeye başlayınca açığa inanılmaz komedi tablolar çıkıyor sevgili okur. Kaç haftadır takip ediyoruz işte 29
Ekim resepsiyonu geyiklerini. Rejim meselesini getirip bir tür 'Yenge varsa biz yokuz'a dayayan zihniyet, önce davetiye krizi çıkarmak istedi... Kimse yutmayınca bu kez, 'Cumhurbaşkanı tarafsız değil'e sırtını yaslamayı denedi. O da olmayınca, serbest fırka olarak '
halk ile beraber
kutlama' kararı aldı kimisi. Halk ne şekil bir kutlama yapıyorsa artık! Bir de 'Askeri resepsiyon' muhabbeti çıktı ki evlere
şenlik! Bakalım 10 Kasım'da ne tür alternatifli anmalar ve kurbanda ne
model alternatifli bayramlaşmalar çıkacak?
Aslında bir ara neredeyse bu '
türban/başörtüsü' krizinin/zulmünün bittiğine inanıyorduk az daha.
CHP de dahil, neredeyse toplumun her kesimi bu yasağın saçmalığını teslim etti ve çözüme -en azından
itiraz etmeyerek- katkıda bulundu.
Ne ki, cumhuriyeti yanlış algılayan zihinler için laiklik de bir baskı zihniyeti kırbacıydı. Çok geçmeden şakladı sivri meşinler.
Andıç medyasından değilim, aykırı örneklerden yola çıkarak,
kampüs kampüs saçma sapan akademisyen uygulamalarından örnekler vermeyeceğim. Ancak bir örneğe denk geldim birkaç gün önce, ki dokunmadan edemeyeceğim...
Ülke TV'de yayınlanan bir
röportaj bu ama ben internette rastgeldim. TV muhabiri önüne gelen
genç bir kıza
mikrofonu uzatıyor. Üzerinde Che Guevara tişörtü, John Lennon gözlüğü ve Gullit modeli saçlarıyla genç kızımız oldukça
modern ve açık fikirli gibi görünüyor. Ancak mikrofon önüne uzanınca bir boy boylayıp soy soyluyor ki, inanamıyorsunuz.
Söz gelimi "Ben şiddetle karşıyım; başörtülülerin değil üniversiteye girmesine, bu ülke içerisinde barınmasına bile karşıyım. Onlar asıl terbiyesizliği yapıyorlar." diyor bu hanım kızımız.
Müzik öğretmenliğinde okuyormuş, "O zaman dazlak kafasına
dövme yaptırsın girsin... Biz hiçbir şey yapamıyoruz, türbanlı da girmesin o zaman!" diyor ama kendisinin o özgür kılık kıyafeti, 'piercing'iyle aynı okullara girmesini bir
doğal hak olarak görüyor. Elbette öyledir. Ancak otorite de aynı zamanda. Misal; "Ben size bir baş kaparım" diyor hanım kızımız ve "anlayamazsınız örtündüğümü" diye ekliyor. Hem "Baş örtmenin 75 milyon türlü çeşidi vardır" şeklinde konuşuyor, hem de "Neden bu başörtülerin hepsi aynı desene sahip? Aynı desinatörler tarafından çıkıyor. Neden üzerinde dünya barışıyla ilgili bir tane işareti yok?" şeklinde birtakım şüphelerini ifade eden çelişkilerini su yüzüne sızdırıyor.
Son tahlilde her CHP zihniyetli yurttaşımızın dediğini de eklemekten geri kalmıyor hanım kızımız: "Ben örtünmeye karşı değilim ki..."
İmkanı olanlar internetten arayıp bulsun bu ultra-laik-modern Cumhuriyet kızının röportajını. Ve Kırmızı Kitap'tan niye 'irtica' tehlikesinin çıkarıldığını bir kez daha anlasın!