Salı günü, Başkan Tevfik Göksu'nun
yönetimindeki
Esenler Belediyesi'nin süren başarılı faaliyetlerinin bir yenisine, ilk dijital kütüphanesinin açılış törenine katılacaktım.
Araba 2 saat yolda kaldı, katılamadım.
Ertesi gün 09.00 uçağıyla Ankara'ya gidecektim. 07.30'da havaalanına gittim. 09.20'de kalkabildi. Akşam 18.30'da Tarık Zafer Tunaya
Kültür Merkezi'nde konuşmam vardı. Ankara'dan 16.00 uçağıyla dönecektim. Yine rötar oldu ve 05.30'da ancak
İstanbul'a inebildik. Son zamanlarda saatinde kalkan uçağa rastlamadım. Yeşilköy'den Galatasaray'a taksiyle
gelişim 1 saat 45 dakika sürdü. 15 dakika gecikmiştim. Tarık Zafer'in görevlileri tam 18.30'da programı iptal etmişlerdi. Gerekçeleri, beni aramışlar ulaşamamışlar. Meğer onlardaki
telefon numaram yanlışmış, bana ulaşamamışlar. Trafiğin stop ettiği bir günde 15 dakika için programı iptal ediyor. Sekiz senedir ilk defa İstanbul Büyükşehir'den bir davet almıştım, kısmet değilmiş.
1994'te RP belediye seçimlerini kazandığında, İstanbul'un ikinci sorunu "
ulaşım" idi. Bugün de ilk sıralarda yer alıyor. Anlaşılır sebeplerle İstanbul'da hayat
felç, kimse zamanında işine gidemiyor. Milyarlarca lira havaya uçuyor. Zaman kaybı,
emek kaybı, enerji kaybı hepsi bir arada.
Belediye ve merkezi yönetim çare bulmaya çalışıyor. Bunun sıkıntısını içten hissediyorlar. Fakat onları da aşan sebeplerle aldıkları tedbirler, sorunu daha da artırmaktan başka işe yaramıyor.
Başbakan, İstanbul'un yedi tepesinin altüst edilmekte olduğunu söylüyor. Doğrudur. Üçüncü
köprü yolda.
Marmaray bir iki sene içinde hizmete açılacak.
Metrobüs çalışıyor. Şimdi de İstanbul-
İzmir arasını 3,5 saate indirecek yola ilk kazma vuruluyor. 420 km'lik yolun 5 yılda tamamlanması planlanıyor,
Körfez köprüsü projenin içinde.
Bu habere, ilk verdiğimiz tepki "Tamam, şimdi sorun büyük ölçüde hallolacak" şeklinde ise, bilmemiz gerekir ki feci halde yanılıyoruz. Aksine, sorun "kısmen" dahi çözülmeyecek, katlanarak artacak.
Modern
toplum,
kalkınma ve teknoloji kullanımının bizi içine düşürdüğü büyük paradokslardan biri bu. Susuzluğumuzu gidermek için tuzlu su içiyoruz. İçtikçe susuzluğumuz artıyor.
Sosyolojik olarak eğer iyi bir gözlemci isek, ulaşımı rahatlatmak üzere girişilen her yeni yatırımın, ulaşım sorununu biraz daha artırdığını tespit edebiliriz. Bunu akademik ve
teknik veriler desteğindeki araştırmalarla ortaya koymamız mümkün. Bu tür araştırmaları üniversiteler ve kurumlar yapmıyor, çünkü onların hareket noktalarını teşkil eden kurucu-fikirleri/kök/bilgileri buna izin vermiyor. Fakat ortada somut bir gerçek var:
Metrobüsten önce
Avcılar-
Zincirlikuyu arası mesafeyi 1,5-2 saatte alabiliyorduk. Metrobüsle yarım saate indi. Tabii ki büyük bir rahatlama. Ama metrobüsten önce her gün ortalama Avcılar bölgesinden Zincirlikuyu bölgesine -mesela- 100 bin kişi geliyor idiyse, bu rakam 500 bine çıktı. Sirkülasyon beş katına çıktı. Metrobüs yeni nüfusu tetikledi. İstanbul'un nüfusunu artıran faktörlerden biri iki Boğaz köprüsüdür. Üçüncü köprü, asgari İstanbul'a 2 milyon nüfus katacak. Türkiye'nin her yerinden çevresine insan akacak. Kısaca teknoloji nüfus çekiyor, artan nüfusun yeni ihtiyaçları için yeni teknolojik yatırım yapıyoruz. Bu böyle sürüp gidiyor.
1750
Sanayi Devrimi'nden bu yana beşeriyetin nüfusundaki artış geometrik olarak artıyor. Bundan 250 sene önce 500 milyon olan nüfus bugün 7 milyara çıkmış durumda. Kim teknolojik gelişmeye karşı çıkabilir ki, anında "gerici" damgasını yer. Ama somut gerçek şu ki, yanlış yoldayız, varacağımız yer fasit daire olacaktır. Biz ve gezegendeki canlı hayat
intihar ediyoruz.
Bu sorun üzerinde düşünmek siyasetçilerin, uzmanların, akademisyenlerin işi değildir. Kelamcıların, ilahiyatçıların, filozofların, edebiyatçıların ve entelektüellerin işidir. Yazık ki onların küreselleşen kapitalizm ve kitlelere tuzlu su sunarak oy toplayan siyasetçiler üzerinde kayda değer bir etkileri yok.
Şimdi deprem dolayısıyla İstanbul'da 3,5 milyon konutun yarısı yenilenecek. Hiç değilse bu fırsatı heba etmeyelim, işi kibrit kutusu gibi bloklar diken
TOKİ müteahhitlerine bırakmayalım.