Orada, Muş'ta bir şeyler var...


Önceki gün Muş'taydım. Türkiye'de görmediğim nadir illerden birisiydi Muş. Üniversite rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç arayıp, öğretim yılı açılışına davet edince, bu ili görme fırsatı doğdu. İyi ki doğmuş... Sevimli bir şehir Muş... Eski Muş'tan bugüne pek bir şey kalmamışsa da garip bir şehir ruhu var ortada dolaşan. Muş'un yokuşları arasına gizlenmiş, içine beton atılmış, badana çekilmiş eski camilerde ve kilise kalıntılarında karşılaşıyorsunuz onlarla... Rejim silginin izlerine, örneğin tepeden bakınca aşağıda görünen iki ana caddenin Cumhuriyet ve Atatürk Caddesi adını taşımasına rağmen, kente Kale Park'tan bakmak aslında biraz da tarihe bakmak gibi bir şey... Muş'u da sevdim insanını da... Muş'a gidiş aynı zamanda YÖK Başkanı ve bölgenin 14 rektörüyle karşılaşma, 2008'de kurulan Muş Üniversitesi'nin kenti daha şimdiden nasıl etkilediğini görme imkânı verdi. Ve elbet gençler... Gençlerin, öğrencilerin heyecanı, beklentileri, soruları insanı her zaman dinçleştirir. Ama bu gençleri Muş'ta görmek, onlarla Muş'ta temas etmek daha farklı bir duygu veriyor. Size bir gençten söz etmek istiyorum... Onu Muş'ta üniversitenin açılış töreninde izledim, öğrenciler adına konuşuyordu. Ve şöyle diyordu: "Bundan sekiz yıl önce ortaokulu bitiren bir kız çocuğu birçok hemcinsi gibi lise okuma imkânı bulamadı. O zamanlar hayata bir çocuk saflığı ve yaşama sevinciyle baktığı için bunun anlamını tam olarak bilemezdi. Hayat devam ettikçe sadece okulunu değil aslında geleceğinin de kaybolmaya başladığını anladı. Çünkü meslek sahibi olmayı, topluma faydalı olmayı, kendine bir gelecek kurmayı hayal bile edemiyordu. Ama hiçbir zaman da vazgeçmedi, okuma isteğini ve hevesini hep taşıdı. Liseyi dışarıdan okudu. Üniversite okumaya zor gözüyle bakarken kendi ilinde böyle bir üniversitenin açılması onu cesaretlendirdi. Aldığı yüksek puanla ülkemizdeki tüm üniversitelerde okuma şansı kazandı. Ama bu üniversiteyi seçti kendi memleketi olduğu ve bu özgür bir ortamda kendisi olmaktan vazgeçmesi gerekmediği için. O kız şimdi karşınızda üniversite birincisi olarak bu konuşmayı yapabiliyorsa bunu sağlayan herkese teşekkür etmeyi de bir borç bilir..." Rukiye Işık... Rukiye'nin son cümlesiyle salona aktardığı duyguyu anlatmak mümkün değil. Hüzün, tercih, direnç, haksızlık, değişim... Hepsi birden... Kendi kentinde, başörtüsüyle okuyabileceğini düşündüğü yerde okumayı tercih ediyor... Bir yanıyla tercih ediyor, diğer yanıyla seçmek zorunda kalıyor... Düşünmek gerek... Bu koşullarda sınavlara hazırlanıp, o koşullarla karşılaştırılınca inanılmaz bir puan almak, hem insana değil, hem sisteme gönderme yapıyor, pek çok soruyu öne çıkarıyor... Rukiye teşekkür ediyor... Aslında bu ülkenin Rukiye gibi gençlere teşekkür etmesi gerek... Türkiye, Türk toplumun yaşadığı zihniyet değişiminde onların çektiği çilelerin yeri büyük... Ve sonrasında Rukiye'yle kısa da olsa bir konuşma yaptım. Onunki, takdir edersiniz ki sıradan bir başarı öyküsü değil... Türkiye'nin iyi okullarında okumuş, dershanelerde koşuşturmuş gençlerden farklı, liseyi dışarıdan bitirmiş, 10 çocuklu bir ailede sınava kendi başına hazırlanmış bir genç kızın öyküsü bu... Bu öykü, bu ülkeyi değiştiren, ileriye doğru iten enerjinin merkezine işaret ediyor... Muş böyleydi... Üniversitesi, insanı, genciyle ışık verdi... Acılardan, sıkıntılardan doğan ışık bu... Umarız Hakkari'ye, Batman'a başka yasaklara da en kısa zamanda değer... YENİŞAFAK
<< Önceki Haber Orada, Muş'ta bir şeyler var... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER