Bugün Cumhûriyetimizin 87. Doğum Günü, kutlu olsun!
Olmasına olsun ama bizler o günü kutlamaya ne kadar “müstahak”ız orasını da düşünmeden edemeyiz gibime geliyor.
Önce olumlu yanını görelim:
Cumhûriyet, inanılmaz bir hamâkatle milyonlarca insanı canından, kanından ve yurdundan eden, beş küsur milyon kilometrekarelik bir imparatorluğu medenîce, yâni Sultan II. Abdülhamîd’in planladığı biçimde, sükûnet ve suhûletle İngilizlerden onyıllar önce bir tür “Milletler Câmiâsı”na dönüştürmek yerine dokuz yılda harâbeye döndürerek düşman gemileriyle hırsızlar gibi kaçan İttihadcıların ardından dâhî bir
general v
e devlet adamının önderliğinde üstün gayretle, âdetâ tırnakla
kaya oyularak kuruldu.
Daha sonraki yıllarda ise yine büyük gayretler sonucu “
modern” bir
ülke ve
toplum husûsiyetleri kazanılması için âdetâ insanüstü enerji gerektiren çalışmalar yapıldı.
Türkiye Cumhûriyeti târihi, 20. Yüzyıl târihi içinde şübhesiz en ilginç fasıllardan birini oluşturur.
Lâkin bugün geriye bakarak bilanço çıkarırken görüyoruz ki bütün bu fedâkârlıklar istenilen sonuca yeterli olamamışdır. Türkiye bugün hâlâ çoğulcu demokratik, netîceten
insan haklarına saygılı bir hukuk devleti karakteri kazanmış değildir. Tabii bu noktada derhâl acabâ “istenilen sonuç”un gerçekden bu olup olmadığı sorusu da kendini gösteriyor. Ferde karşı devleti korumak amacıyla kurulmuş ve insanları gerek ferd gerekse topluluk olarak çekinilmesi gereken yaratıklar olarak mülâhaza eden bir
sistem çağımızın ne kadar “içinde” yâhut “dışında”dır problemiyle yüzyüzeyiz.
O bakımdan Cumhûriyetimizin
doğum günü kutlamalarını da ihmâl etmeksizin artık bakışlarımızı 21. Yüzyıl’a çevirmekde menfaatimiz var sanıyorum.
21. Yüzyıl demekse işte yine o
demokrasi, insan hakları ve “âdil” hukuk düzeni demek.
Mehmet Altan’ın “İkinci Cumhûriyet” dediği ve benim hesâbıma göre, hâlen üçüncüsünü yaşadığımız için “Dördüncü” olması gereken “şey” de bu zâten.
O bakımdan bu 87. Doğum Yıldönümü söylemini de bir kere daha gözden geçirsek iyi ederiz kanaatindeyim. Sakın o “ilk” cumhûriyet 1961 Anayasası ile ve ikincisi de 1982 Anayasası ile çokdan târihe karışmış olmasın!
Eğitim düzeyi
Pollmark adlı kamuoyu araştırma kurumuna göre eğitim düzeyi arttıkça AK Parti’ye nefret de artıyormuş.
Doğrudur!
Geçen Hazîran
Abant Platformu’nun düzenlediği “Vesâyet ve Demokrasi” sempozyumunda Prof.
Cemil Koçak “Türkiye Cumhûriyeti’nin en başarılı olduğu alanlardan biri eğitimdir.” demişdi.
Başarı amaca ulaşabilme durumuyla ölçüldüğüne göre “
beyin yıkama”daki başarı oranı da eğitim düzeyi yükseldikçe artıyordu.
Prof. Koçak’a nazaran eğer bu ülkede herkes yüksek öğrenimden geçmiş olsaydı askerî darbelere “
evet” diyenlerin oranı da en az yüzde doksan seviyesine ulaşırdı.
Eğri oturup doğru konuşalım!
Ben istatistiksel olarak yurddaşlarımızın ortalama ancak dört yıl eğitim görmelerine yatıp kalkıp şükrediyorum.