Kendi içine doğru kıvrılan ve küçülen, böylece
Türkiye'yi de küçülten milliyetçiliğin hatırlamakta zorlanacağı bir mefkûre: Turancılık.
Bugün Ege ve
Akdeniz sahillerine
Kürtler yerine Orta Asya'dan çekik gözlü 'akrabalarımız' gelseydi, 'Küçük Türkiye' milliyetçilerinin yeni komşularına davranışı farklı olur muydu? Anti-Kürdizmin dayandığı reel temelleri anlamak için yerinde bir karşılaştırma değil mi? Bence hiçbir fark olmazdı.
Halbuki Turancılık, Türk milliyetçiliğinin en iddialı ve en kapsamlı idealiydi. 'Rehber Kur'an,
hedef Turan' güzergâhı,
Hira Dağı ile Tanrı Dağları'nın terazinin iki kefesine eşit ağırlıkta konması, ufuk açan dinamik sentezlerdi. Üstelik geride bir asrı aşan Türkçü-Turancı hareketin birikimi duruyordu.
Bugün siyasî kimliğini 'Türk milliyetçisi' olarak tanımlayan gençler, acaba 'Türkçülük' ve 'Turancılık' arasındaki farkı biliyorlar mı? Meselâ Turan'ın ihata ettiği kavimlerin hepsinin Türk olmadığını? Ben sordum: Bilenlerin sayısı çok az. Çünkü 'Küçük Türkiye milliyetçiliği'nin bir 'Turan' ideali artık mevcut değil. Anadolu'ya sıkışmış kalmış bir milliyetçilik, nasıl bu kadar büyük bir projeyi sırtına alıp taşıyabilir?
1970'li yıllarda Türk milliyetçiliği,
Ergenekon efsanesi kadar uzak görünen Turan illerinden bahsediyordu. 'Esir Türklere hürriyet' istiyorduk. '
Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan/ Vatan ulu ve müebbet bir ülkedir: Turan' mısraları ile aslında Soğuk
Savaş'ta anti-komünizmi dillendirdiğimizi,
Sovyetler Birliği dağılınca anladık. Çünkü hazırlıksızdık.
'Pan-Türkizm gibi 'pan' hareketleri ve Turancılık özünde siyasî olmaktan ziyade kültür hareketleridir. Dil, kültür, tarih, antropoloji araçlarını ustalıkla kullanamazsanız ağyar karşısında gülünç duruma düşersiniz. Türk milliyetçileri bu hareketleri geliştiren ve II. Meşrutiyet öncesine uzanan zengin birikimi canlandıramadılar. Zira Turancılığı basit bir parti politikası aracına dönüştürüp kısırlaştırdılar. Bugün Türk dünyası adına canla başla çalışan saygın milliyetçilerin özenle parti siyasetinin uzağında durmaları bu yüzden olmalı.
Ancak Turancılığın en ciddi sorunları hâlâ siyasette yatıyor. Tabii parti siyasetinde değil. Milliyetçiliğin hiçbir türü
demokrasi ile uzlaşmadan, hatta demokrasiyi içselleştirmeden var olamaz. Var olursa faşizm gibi, sıradan bir diktatörlüğün ideolojik payandasına dönüşür. Çünkü milliyetçilik egemenliğin kaynağının millet olduğuna inanan siyasî inancın tezahürüdür. Değer verdiğiniz, yücelttiğiniz, her şeyden üstün gördüğünüz milletin kendini yönetme becerisine sahip olmaması derin bir çelişki değil mi? Bu yüzden milliyetçilik, özü itibarıyla demokrat olmak zorundadır. Bir adım sonrası: Turan illerini bir araya getirecek olan temel ölçü demokrasi değil mi?
Türk milliyetçiliği
Kürt sorunu karşısında başını kuma gömerek 'Küçük Türkiye milliyetçiliği'ne dönüştüğü için, Turancılık konusunda sınıfta kaldı. Böylece Türkiye sınırları dışına yönelik iddialarını kaybetti. '
Hayır kaybetmedi' diyenlerin Turan ilerinde bir karşılığı var mı? Turan'a giden kapılar kapandı. Türkiye'nin önüne yerleştirdiği
Osmanlı ufku yanında Turancılığın bugünün dünyasında reel bir karşılığı kalmadı. Türkiye'nin Turan illeri ile ilişkisini bugün tıpkı Osmanlı gibi yürüttüğünün farkında mıyız?
Asıl Turan ideali, Ömer Lütfü Barkan'ın 'Kolonizatör Türk Dervişleri'nin
modern versiyonları tarafından çok üst bir senteze taşınarak aşıldı. Seküler Türk milliyetçilerinin hayal bile edemeyeceği bir 'millî misyonerlik' tarihi bütünüyle tersine çevirdi. Bütün dünyaya yayılan
Türk okulları ve bu okulların verimli kıldığı iklimde serpilip gelişen teşebbüs gücü, Turancılığı aşan ve anlamsız hale getiren çok ileri bir hamle değil mi?
'Küçük Türkiye' milliyetçilerinin hissesine düşen artık Turancılık değil. Önümüzdeki seçimlerle sınırlı dar bir alanda ayak oyunlarına dalıp '
Türkçe Olimpiyatları'na sırtını dönmekten, daha ötesi Turan'ı çoktan kurup üzerine yeni ufuklar inşa edenlere savaş açmaktan ibaret.