Solcu ve sosyal demokratların aşırı milliyetçi ya da faşist görüldüğü; faşist ve
İslam şeriatçılarının bir bölümünün
devrimci ve liberal zannedildiği ilginç bir ülkede yaşıyoruz.
Kavramlar iç içe geçmiş durumda ve elbette kafalar inanılmayacak kadar karışmış; kimin ne savunduğu belli değil. İşler öylesine çığrından çıktı ki; birileri
CHP'nin "
Sosyalist Enternasyonal"den çıkarılacağını ve onun yerine AK Parti'nin alınacağını ciddi ciddi ileri sürerken kimileri de buna inanıyor.
Aslında CHP'nin; CHP'lilere saç baş yolduran kimi ifade ve
uygulamaları; Sosyalist Enternasyonal üyesi bazı sosyal demokratların ve bunların
örgüt yöneticilerinin de şaşkına dönmesine yol açıyor ama bir ülkeden bir partiyi çıkararak onun yerine bir başka partiyi almak gibi saçma bir uygulama gereği yok. Zira aynı ülkeden birkaç parti de bu enternasyonale üye olabilir. Kaldı ki; bazı üyeleri;
gençliklerinde 1980 öncesi "Komünizmle Mücadele Dernekleri" üyeliğinden gelen ve yaşamları boyunca "Türk âleminin en büyük düşmanı komünizmdir, görüldüğü yerde ezilmelidir" sahtekârlığına inanmış olan kimi AK Partililer'in sosyalist enternasyonal üyesi olmaları da ilginç olurdu. Yukarıda bir "sahtekârlıktan" söz ettim. Atatürk'ün böyle bir cümlesi yoktur. Bu birileri tarafından uydurulmuş ve yazısı da
taklit edilerek; "
soğuk savaş" döneminde piyasaya sürülmüştür. Aslında bunu kimin yaptığı da bilinmektedir ama ispat edemeyeceğim için isim vermiyorum.
Neyse bunlar bir tarafa garip bir ülkede yaşıyoruz. Akşamları evde karısını döven kimi magandalar; gündüz kadın hakları konusunda nutuk atıyorlar. Akşam çocuklarının gözü önünde koca dayağı yiyen kimi kadınlar da bir gün sonra "feminizm" nutukları atıyorlar...
Xxx
Atalarımız "ya düşündüğün gibi hareket et ya da hareket ettiğin gibi düşün" anlamına gelebilecek çok özlü sözler dile getirmişlerdir. Gerçekten kafalar ve kavramalar karıştıkça; "kimin ne düşündüğü" de belli değil "kimin ne gibi beklentiler içinde olduğu da" belli olmuyor. İşte CHP'nin solcu ve devrimci olmadığı anlayışı da bu kavram karışıklığının bir sonucu.
Bu anlayış ilk kez; rahmetli ve çok değerli hocam Prof. Dr. İdris Küçükömer'in kaleme aldığı "Düzenin yabancılaşması" başlıklı kitabında sergilenmişti. 1961 Anayasası'nın getirdiği
özgürlük ortamı içinde sosyalizm yükselişe geçtiğinde; rahmetli hocam buradan bir
iktidar olasılığı çıkarmıştı. Açık Hava Tiyatrosu'ndaki bir konser öncesinde yaptığı konuşmada "oyların yüzde 20'sini kazanabilirsek iktidarız" diyordu. CHP'nin ve özellikle İsmet Paşa'nın bu süreci engelleyebileceğini düşündüğü için buna çare arıyordu. "Düzenin yabancılaşması" işte böyle bir ruh halinin sonucuydu.
Türkiye'de sosyalizmin mücadelesini yapan ve bunun çok ağır bedellerini ödeyen "eski tüfekler" bile; CHP'yi ve özellikle Atatürk'ü böyle suçlamazken,
merhum hocamın bu analizinin arka planını elbette düşünmek gerekir. Zaten ilk aşamada çok ilgi uyandıran bu kitabın yeni bir baskısı için yıllarca ve yıllarca düşünen değerli hocam; bu yeni baskıyı yapamadan çok genç yaşta aramızdan ayrıldı.
Kitap daha sonra vefalı öğrencileri tarafından yeniden basıldı ve gündeme geldi.
Rahmetli hocam toplumsal muhafazakârlık diz boyu iken salt
ekonomik bakış açısı altında "solcu" olunmayacağını bilecek kadar bu konuya hakimdi. Zaten kitabın yeni baskısını bir türlü yapamaması da bundandı.
CHP "ortanın solu" sloganını ortaya attığı zaman; kelimenin tam anlamıyla
kıyamet kopmuştu. CHP karşıtları hemen bir slogan üretmişlerdi: "Ortanın solu-
Moskova yolu..."
O günlerde; İsmet Paşa da çok tartışılan bir iddia ileri sürmüştü. "CHP kurulduğu günden beri ortanın solundadır" demişti. Bu iddia çok tartışıldı ama bence doğruydu. Zira bu iddianın doğrulanması ya da yanlış bulunması için; ilk yapılması gereken şey "sol"un ne olduğunun açıklanması ve tanımlanmasıdır.
"Solculuk"; bir ülkede ekonomik paylaşım ve fırsat eşitliğinin, siyasal
katılımın halkın çoğunluğu lehine değişmesi için uğraşmak demektir. Eğer bu değişim "hızla" başarılabilirse; bunun adına "devrim" denir. Her devrimin bir "ihtilal" (
ayaklanma) sonucu "kanlı bir biçimde" gerçekleşmesi gerekmez. Gençliğimizde; bir
köşe yazarı ağzından köpükler saçarak kansız devrim olmaz diyordu ama günümüzde yazdıklarına ve yaptıklarına baktığımız zaman "nasıl da kandırmış bizi" diyorum.
Cumhuriyetimizin kurulduğu dönemde CHP'nin oluşturduğu yeni siyasal ve toplumsal düzenle; siyasal katılımı (eskisine oranla) çok geliştirdiği ve yepyeni bir paylaşım oluşturduğuna kuşku duyamayız. Ve bu nedenle; İsmet Paşa'nın CHP'nin kurulduğu günden itibaren ortanın solunda olduğu ifadesi doğrudur. Bu düzenin mimarı CHP değil mi? Günümüz CHP'sinin de ana çizgileri itibariyle daha geride olduğunu söylemek insafsızlıktır. (Bu söylediklerim
Önder Sav ve ekibi için de geçerlidir...)
Xxx
Günümüz AK Parti'sinin de "siyasal katılım" ve "ekonomik düzenlemeler" konusunda pekâlâ solcu sayılması mümkündür. Birbirlerini biraz fazla "kollasalar" ve "dini duyarlılıkları" fazla olsa bile (bence) bunlar solculuğa engel değildir.
Ancak kavramları
yerli yerine oturtmak gerekir...