Baykuş uğursuzluk getirir mi, getirmez mi?


Fast food restoranlarında yaşanan bakterili et skandalı sonrasında hemen tüm firmalar reklam yapmaya başladı. İlk reklam McDonald's'tan geldi. "Neden şimdi rakibin adı bu kadar ortalıkta konuşuluyorken reklam yapıyorsunuz, pek de şık olmadı?" diye sorunca da, fast food veya hamburger deyince ilk akla kendilerinin geldiğini, konuyla ilgileri olmadığı zamanlarda bile her haberde McDonald's görsellerinin kullanıldığını söylüyor yetkililer. Reklamdaki amaçları ise son dönemde gelişen krizle bizim bir ilişkimiz yok demekmiş. Diğer yandan Burger King de çocuk menüsüne ilişkin bir kampanyayla ekranlarda. Reklam filmini izlemeden, kampanyanın gelişen olumsuzluklara bir cevap olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım. Basın açıklamalarında suçlamalar karşısında hiç de geride kalmayan ve krizi yönetmek için bütün kabul görmüş PR kurallarını uygulayan Burger King'in, 'baykuş' armağan edilen bir promosyon kampanyasını duyurmak için reklam yapmasını dönem itibarıyla hiç doğru bulmadım. Pek inanmam ama 'baykuş' uğursuzluk getirir derler. Bu işte de öyle mi oldu acaba, ne dersiniz? AH ŞU GELENEKSEL 'YESENE' ISRARIMIZ Genç nüfus hızlı servis restoranlarına rağbet ederken, reklamlarımızın çoğu da yine bu sektörden oluyor. Son dönemde epeydir iletişimine ara vererek sesi solu çıkmayan Pizza Hut, bir 'ucuzluk' kampanyasıyla geri döndü. Türk aile geleneğinin bir gereği olarak yemekte 'Allah aşkına yemezsen küserim' ısrarı üzerinden yola çıkan firma, bir anneanne ile torunun ısrar ekseni üzerinden diyaloğunu hicvediyor. Pizza Hut'ın ucuzluğunu vurgulayan kampanya 'fast food' restoranlarında yaşanan bakterili et krizinden sonra düşünülenden daha çok etki oluşturacaktır. Ancak siz yine aklıselim olun, dokuz dilim pizza yemeyin! NEREDEN NEREYE BAĞLANMIŞ? Önce merakla Tülin Şahin'i izledim, sonra da Emel Sayın'ı. Reklamda çok etkileyici bir yöntem 'tanıklık' kullanılırken, iki ünlü kendilerini bugüne getiren tesadüfleri anlatmış. Sinpaş GYO'nun Aqua City, Bosphorus City ve İstanbul Sarayları projelerindeki satışı hızlandırmak için yaptığı kampanyada Tülin Şahin ve Emel Sayın kameranın karşısına gerçek hayat öyküleriyle çıkmışlar. Kampanyanın ana mesajı 'eğer' üzerine kurulu. Çok etkileyici çünkü hepimizin pişmanlıkla hatırladığı en az bir 'eğer' ya da 'keşkesi' zaten vardır. Duygusal dokunuş da işte bu sebepten ötürü çok başarılı. Ancak bütün bu beğenime karşın bir de maruzatım var. Bu evlerden birini almazsam neye 'eğer' ya da 'keşke' diyeceğim konusunda kişisel olarak bir noktaya varamadım. Şu 'eğer' işini bana bırakırsanız binlerce hikâye yazarım, yazı da bitmez, roman olur. HASSASİYETLER İÇİN DE REKLAM YAPILIR 'Her reklam satış için değildir' dersem, o zaman da şirketlerin var oluş sebebini reddetmiş olurum. Bizde, para kazanmak için çalışıyor olmayı dillendirmek çok ayıpsa da elbette her şirket para kazanmak amacıyla kuruluyor. Hem para kazanan ama hassasiyetlerini de ortaya koyan akıllı işbirlikleri de var. P&G ve Migros son dönemde çok beğendiğim bir kampanyayla hem toplumsal hassasiyetlerini ortaya koyuyor hem de kurumsal algılarını yukarıya çekiyor. Toplumsal duyarlılıkların ortaya koyulduğu kurumsal iletişim çalışmaları bıçak sırtı gibidir. Çünkü halk, yaptığı iyiliği sıklıkla dillendirenlerden de pek hoşlanmaz! Bir 'tamam' noktası vardır. Peki, öyleyse gelelim P&G'ye, onlar ne yaptı? Engelli çocuklar, bu çokuluslu markanın sadece Türkiye'de değil küresel boyuttaki hassasiyeti. Geçtiğimiz günlerde pek çok haberciyi Polonya'ya özel olimpiyatlara götürerek iletişim çalışmalarına başlamıştı. Yani bir anlamda reklamdan önce 'yapıyorum' demeden yapılanları gösterdi. Ardına da yine engelli çocukların rol aldığı bir reklam kampanyasını başlattı. Bütün bunları yükselen değer basketbol ve ünlü sunucu Murat Murathanoğlu'nun gerçek hayattaki rolüne benzer bir senaryoyla çalışmasına taşıdı. Görselliğin, şefkatin, haberin ve dozunda verilen mesajıyla başarılı bir bütünleşik çalışma yapıldığını söyleyebilirim. Ne giyersen o olursun 'Ne yersen de o olursun' diyor vejetaryenler. Bilimsel veriler bu tezi ne kadar onaylıyor bilmiyorum ama bildiğim, spor giyinince başka, klasik giyinince başka bir haletiruhiye içine girdiğim. Penti de bu çok bilindik duygu halini son dönemin dizileriyle öne çıkan genç oyuncular aracılığıyla yapmış. Daha önceki kampanyalarında Nil Karaibrahimgil'i ve Hadise'yi reklam yüzü olarak kullanan Penti, bu kez sevilen dizilerin ünlü oyuncularını yelkenlide bir araya getirmiş. Filmde oyuncuları Penti'leriyle, özgürlüğe yelken açmış olarak duyumsuyoruz. Ama bu kez dizideki rollerinde değiller, kendilerini oynuyorlar ve birlikte eğleniyorlar. Penti, geçen yıl Hadise'yle 'bi free ol, bi rahat ol, kendini göster bir' diyerek tırmandırdığı özgüvenli, kişilikli, güçlü kadın kimliğini, bu yılki kampanyasıyla da devam ettirmiş. Ayrıca kadınlar arası paylaşımı, işbirliğini, dostluğu, sosyalleşmeyi ön plana çıkarırken diğer yandan kadının zevkini, seçimini, düşlerini de yansıtmaya çalışmış. Hepsinden önemlisi de 'Ne istersen o olursun/ Ne giyersen o olursun/ Pentin olsun' diyerek, kadının yaptığı seçimin önemini vurguluyor. Marka bu kez tek ünlüyle yetinmemiş, işi daha da geniş tutmuş. Aşk-ı Memnu'nun Nihal'i, Hazal Kaya... Geçen yıl Ezel'de Bahar rolünü canlandıran, bu yıl Umut Yolcuları'nda komiser muavini Aslı'yı oynayan Sedef Avcı, Yaprak Dökümü'nün Leyla'sı, Gökçe Bahadır. Kavak Yelleri'nin Aslı'sı, Pelin Karahan ve geçen yıl Aşk ve Ceza'da Nadya bu yıl Arka Sokaklar dizisinde Komiser Melek rolünde izlenen Zeynep Beşerler. Hepsi Penti'nin yeni reklam kampanyasının yüzü, yıldızı olmuşlar. Gelelim tüketici tarafına; kendini bu genç oyuncularla özdeşleştiren hâlihazırda binlerce kızımız varken Penti'nin reklam ajansı Movida Plus MAP işi şansa bırakmamış. Hanımların hemen hepsine hitap edecek bir çözüm üretmiş. Kampanya değişik süre ve versiyonlarıyla devam edecekmiş. Belki o zaman acele davranıp da 'olmamış' diyen köşe yazarları kampanyayı daha iyi anlayacaktır. Bu ne cüret, bu celal? Gerçekten komik. Biskrem reklamındaki kılıç ve kalkanla çok ciddi 'Acil Gündem' programının canlı yayın stüdyosuna giren genç televizyoncudan söz ediyorum. Daha önceki Biskrem reklamlarının devamı niteliğinde olan kampanya ürünün dayanılmazlığına dikkat çekmeye ve güldürmeye devam ediyor. Rüya ile gerçek karıştı LG bir teknoloji markası olarak ürün gamını epey geniş tutmuş. Cep telefonlarının en fantastikleri de yine LG'de. Kendini masalsı bir dünyada ifade etmeyi seçen markanın Türkiye yönetimi, yine masalsı bir alana Filmekimi'ne de sponsor olmuş. Marka, Chocolate modelini de Küçük Çiftlik parkında bir şov havasında yapmıştı. Ben de bu lansmana katılmış ve yabancısı olduğum bu dünyayı anlamaya çalışmıştım. İşte bu sebepten ötürü Wink serisini tanıtırken seçtiği absürt görsellik beni şaşırtmadı. Film tuhaf ama diğer iletişim faaliyetleriyle bütünleşik. Bir de alt not düşelim: Türkiye LG işe asılıyor ama LG küreselin CEO'su, cep telefonu satışlarının yüzde 90 düşmesi sebebiyle istifa etmiş. Şimdi yönetime aileden birileri gelecekmiş. İstifa haberi sonrasında şirketin hissesi ise yüzde 4,7 artmış. Sen imkânsızsın sensizlik imkânsız Aslında hepimizin korkulu rüyasıdır evimizde bizimle birlikte yaşayan mikroplar ve bakteriler. Temizlik malzemesi üreticileri işe buradan bakar ve bu korkumuzu sıklıkla kaşır. Ancak iş bu defa tersten başa doğru işlemiş, bakteri barındırmayan halılardan yola çıkılmış. Reklamın senaryosunda 'aşk' olunca elbette sevimsiz bakteri de sevimli kılınmış. Sevimli olsa da pek çok musibetin sebebi olan bu mahlukatlardan kurtulabileceğimizi ilk müjdeleyen Royal Halı'ya hanımların çok talep edeceğinden eminim. İnsanlara ihtiyacı olmayan bir şeyi satamazsınız, Royal Halı ise hem bir ihtiyacı karşılayacak ürünü ilk pazara sunan hem de bunun iletişimini yapan marka olarak rakipleri arasında öne geçecek. Tabii başka halı markaları da aynı teknolojiyle hemen ardından yetişmezse!
<< Önceki Haber Baykuş uğursuzluk getirir mi, getirmez mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER