Ne zaman bu ülkede yüzleşemeyeceğimiz bir meselemiz, halının altına süpürdüğümüz bir antagonistik çelişkimiz (Yan sayfadaki Chantal Mouffe’a
selam olsun) boy verse yarı mafyatik bir şahsiyet olan bay
provokatör gelir, bütün suçlarını üstüne alır, hepimizi hakikatle yüzleşme belasından kurtarır.
Başörtüsü tartışması başörtülü
küçük kızların ailelerinden toplanıp laik
yaşam merkezlerinde devşirilmesi gibi önerilere doğru yuvarlanmışken gözlerimiz yollarda kalmıştı zaten.
Ülkemizin velud topraklarından fışkıran son provokatör bey 13 yaşındaki kızını ortaokula başörtülü göndermek için iki yıla yakındır mücadele veren Diyarbakırlı bir
baba.
İş bekleyen eski genel yayın yönetmenleri kahvesine dönen Hürriyet’in iç sayfalarında unutulmuş bir yazara göre ise yaşanan “Türban kalkışması.” Çocuğuna haklı olarak din dersi aldırmak istemeyen
Alevi babaya gösterdiği nezaketi bu babaya layık bulmamış. İsyancıların bastırılması konusunda bir
Sabiha Gökçen atikliğindeki yazar bu kez yalnız değil ama.
Kavga eden sevgililerin ortak düşman üzerinden yenide barışma taktiğini kullanan AKP’liler de laik camiayı sevinçlere gark ederek “Evet,
evet, provakatör o” diye bağırıyor.
AKP’nin
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı herhalde bu ara Platon’u fazla kaçırıp devletin gerekirse “çocukları ailelerinden alabileceğini” bile söyledi. Hazır devlet kapıyı kırıp eve girdi, mesela böyle 42 ilde düzenlenecek bir operasyonla anne sütüyle beslenmeyen altı aylık bebekler de biberon zulmünden kurtarılsın. Belki devlet o bebeleri yetiştirip, yetiştirip
Yeşil, Kırmızı, Sekiz, Dokuz diye piyasaya sürer de o canı sıkılan İnsan Hakları Komisyonu başkanına iş çıkar.
Provokatör namzedi
dindar babanın suçu çocuğunu kendi istediği gibi yetiştirmek. Burada duracaksın deniyor adama. Çünkü belgeleri eksik. 13 yaşındaki kızının bu dini isteyerek seçtiği yolunda noterden onaylı muvakkatnamesi, aydınlamasını tamamladığına dair
temiz hal kağıdı yok. Üç tane spermle bu hakkı ona kim veriyor?
Halbuki bu ülkede laik aileler çocuklarını ilk kez denize mayoyla sokmadan önce onlara “Kızım belki ileride dindar biri olmayı seçeceksin. O yüzden bu kıyafetle yüzüp yüzmeyeceğin üzerine iyice düşün, tercihi sana bırakıyoruz” diye soruyor di mi?
Provokatör bey yalnız dolaşmaz. Bu kez de yalnız gelmemiş. Yanında kader arkadaşı Hassasiyet Abi’yi de getirmiş.
Ermeni Konferansı, Habur’da PKK’lıalrın karşılanması, 30 Ağustos’da Rum Ermeni korolarıyla Sezen Aksu’nun konser vermesi, eşcinsel yürüyüşleri, Newrozlar, Alevi mitingleri sırasında bize gelen Hassasiyet Abi’nin bu kez sebebi ziyareti İsmailağa Cemaati tarafından düzenlenecek bir toplantı.
29
Ekim haftasında bu kadar cüppeli sarıklı adam ve çarşaflı kadının biraraya gelmesinin yaratacağı “hassasiyet” dikkate alınarak toplantı iptal edildi ya da valilikçe izin kaldırıldı arası bir durum yaşandı.
Zaten kimin umurunda. Bu fotoğrafın şeriat geliyor korkusuna gerekçe yapılması hassasiyetine dikkat çeken bu kez az kalsın o cemaatle ilişkisi nedeniyle
İlhan Cihaner’in sosyolojiye karşı açtığı davada basılacak Yeni
Şafak gazetesi oldu.
Böyle el birliğiyle televizyonda bir perende atmadığı kalan
stand-up’çı, ehl-i
sünnet vel-devlet mezhebinden, hikmeti hükümet ekolünden bir hocanın da içinde olduğu toplantıyı yapan cemaatin sakallı sarıklı cüppeli, çarşaflı insanlardan oluştuğu sosyolojik gerçeğini halının altına süpürdük. Soranlara “attaya gittiler” diyeceğiz. Onlar öyle Çarşamba’da Patrikhane’nin Vatikanlaşmasını engelleyecek bir mevkide takılsın ama gözümüze görünmesin fazla.
Niye, çünkü birilerinin göz zevkini bozmaktalar. Çünkü onları gördükçe laikler
darbe istemeye en demokratlar “Aa
başörtüsü yasağı ipini gevşetirsek bak böyle olur sonumuz” diye kırbaç sallamaya başlıyor, gazeteler kendilerini tutamayıp çarşaflı, cüppeli insan resmini birinci sayfadan “2010 Türkiyesi” diye basıyor.
“Başörtüsü özgürlüğünü size veririm” ama bunları yok edin diyen Hassasiyet Abi’nin sesini duyan
Yeni Şafak’ın toplantı iptal ettiren bu hassas yayınını bir
demokrasi,
özgürlük, farklılıklara tahammül meselesine çevirmeden bu hassasiyetlere saygı duyarak bu işi daha fazla kurcalamıyorum.
Gözümü kapattım, işiniz bitince bana haber verin.