İstikamet; sürekli dosdoğru olma yönünde bir hayat sürmek, doğrunun peşinden koşmak ve ömür boyu doğruyu kollamak manalarına geliyor. İstikamet üzere olmak hem Kur'an'ın hem de Nebiler Serveri'nin bize emridir.
Kur'ân-ı Kerim Tevbe Sûresi 7., Fussilet Sûresi 6.
ayet-i celilelerde doğru olmamızı ve o yolda yürümemizi emir buyurur.
Efendimiz'e de Kur'an'da "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." (Hûd Sûresi, 112; Şûra Sûresi, 45) mesajı verilmesi istikametin bir Nebî şiarı olduğunu gösteriyor.
Hakkın muradı olan istikameti bizim kavramamız da yaşamamız da oldukça zor görünüyor.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde bu mânâya işaret ederek: "Allah'ın yasaklarından kaçının; emrettiklerini de gücünüz yettiğince yerine getiriniz." (Buhârî, İ'tisam 2; Müslim, Hac 412) buyuruyor.
Hadisin ilk emrinde yasaklardan her ne surette olursa olsun kaçınmamız hiçbir şarta bağlanmadan emrediliyor. İlâhî emirlere uyup istikameti muhafaza etmenin zorluğundan olsa gerek, Nebevî emir "gücünüz yettiğince" kaydını koyuyor.
İstikamet; yolun başında olan bir insana, bir cemaate, millete, bir devlete çok önemli bir yol azığıdır. Bu azıktan mahrum olarak yola çıkmak, yollarda takılıp kalmak ve hedefe ulaşamamak demektir. Hâlbuki mü'min için esas olan, Allah'ın göstermiş olduğu hedefe ulaşabilmektir.
Her gün namazın bütün rekâtlarında okumakla
mükellef olduğumuz Fatiha Sûresi'nde Rabb-i Rahîm'imiz bize kendisinden "sırat-ı müstakîm" istememizi salıklıyor. Kur'an'ın daha ilk sayfasında mü'minlerin Allah'tan istedikleri ilk şey istikamet oluyor. Bir sonraki ayet-i celîlede ise istikamet yolu "kendilerine
nimet verilenlerin yolu" olarak
tarif ediliyor. Başta Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehâya) olmak üzere bütün enbiya-i izam efendilerimiz,
sahabe efendilerimiz, evliyâ, asfiya, ebrar, mukarrebîn ve hak yolunun bütün emin yolcuları ayette kastedilen "nimete mazhar" bahtiyarlardır. Öyleyse istikameti yakalayıp muhafaza etmek için "nimete ermişlerin" yolundan gitmek gerekiyor.
"Mağdûbîn ve dâllîn olanların yoluna değil" kaydı da bu yolun dışında kalanların ya ilahî gazaba müstehak olduklarını veya tamamen yoldan çıktıklarını anlatıyor. Mağdûbîn ve dâllîn zümresini başka dinlerin mensuplarıyla özdeşleştiren tefsirler varsa da, bu derekeye düşmek Müslümanlar için de söz konusu olabilir. İstikamet çizgisinden uzaklaşıp yalpa yapmaya başlayan bir mü'min gazap dairesine girmiş demektir. Oradan kurtulup kirlerinden, paslarından arınması mümkündür. Bu fırsatı değerlendirmesi, yeniden istikameti yakalaması demektir. Aksi bir durum, -Allah korusun- geri dönüşü olmayan bir dalâlet çukuruna yuvarlanmayı netice verir. "Mağdûbîn" "dâllîn"e göre nisbeten kurtuluşa daha yakın bir zümredir ancak insan kendini hiçbir zaman riske atmamalı ve istikamet çizgisinden uzaklaşmamalıdır.
İstikameti muhafaza fiilî bir gayretle olur. Dua ise bu gayreti besleyen en önemli iksirdir. "Bana bir şeyler
tavsiye et" diye yanına gelen bir sahabiye İstikamet yolunun
rehber-i ekmeli (sallallahu aleyhi ve selem): "Önce, Allah'a iman ettim, de, sonra da dosdoğru, istikamet üzere ol." irşadında bulunuyor.
Muhterem
Fethullah Gülen Hocaefendi, istikametin günümüz Müslümanları için ifade ettiği manayı anlatırken şunları söylüyor: "Sen bu istikamet çizgisini koruduktan sonra düşmanların veya seni hazmedemeyen hazımsız dostların sana çamur atsalar bile, bir gün gelir kaderin beraatı mutlaka tecellî eder. Muvakkaten kaybettiklerinin kat katını bir hamlede kazanırsın. Elverir ki her şeye rağmen istikametten ayrılmayasın.
Şayet insan doğru hareket etmiyorsa, ömür boyu hep endişeli yaşar; yaşar ve hep 'ya bu kirli çamaşırlarım ortaya çıkarsa!' korkusunu taşır. Hele bir de aynı yanlışlıkları paylaştığı kimseler varsa, bütün bütün korku içinde oturur-kalkar ve 'acaba ne zaman arkamdan vurulacağım?' telaşıyla kıvranır durur.. kıvranır durur zira "Hırsızlar dövüşünce, çalınan nesne ortaya çıkarmış." fehvâsınca hep titrer, herkesi idare etmeye çalışır ve sürekli kuşku içinde bulunur."
Bediüzzaman Hazretleri de geri kalışımızın sebeplerini sıraladığı bir yerde (mealen) der ki: "Bazen doğru bir netice ve hedefe yanlış vesilelerle gitmek isterler. Oysa doğru, doğru olduğu gibi, ona ulaştıracak vesileler de doğru olmalıdır."
Duyguda, düşüncede, davranışlarda doğruluk-dürüstlük üzerinde durmak, hayatı doğruluk kanaviçesi üzerinde örgülemek imanın hayata akseden pratiğidir. İstikametini koruyan babayiğitleri her zaman melekler ziyaret eder. Şeytanî duygularla oturup kalkanlara ise sık sık şeytanlar ve ervah-ı habîse uğrar.
Rabb'im istikametten ayırmasın..