Türkiye halkı, derli toplu, ilkeli, vicdanlı, büyük ve radikal bir değişim istiyor. “Değişim” diyene de tıpkı son
referandumda olduğu gibi büyük bir
destek veriyor.
Ama referandum ertesinde gelinen noktada, tıpkı 2007’deki gibi endişelerim artıyor.
2007’de de ilk başta çok umutlanmış, “Yeni Türkiye” arzularımı avaz avaza seslendirmiştim. Ne oldu? Sadece “
türban”
mağduriyet sayıldı ve
AK Parti kapatılma noktasına geldi, Türkiye de üç yıl kaybetti. Vaatlere rağmen ne yeni bir anayasa, ne de AB reformları yapıldı.
Umarım aynı noktada değilizdir...
***
Türkiye halkının neredeyse tümünü mağdur haline getiren cumhuriyet rejiminin toptan demokratikleştirilmesi yerine, muhalefetin de sığlığı nedeniyle gene sadece ve sadece “türban” tartışılıyor. KCK davasındaki ilk iki gündeki gelişmeler de,
Kürt sorunu konusunda sert bir çıkmaza girileceğinin tüm ikaz sinyallerini vermekte...
Dağdan adam indirmek yerine, dağa adam çıkmasını
teşvik eder bir tavır yanında, ana dilde
savunma da yok. O halde
TRT Şeş niye var?
HSYK seçimleri de “
demokratikleşme” konusunda samimiyetleri sorgulatmaya başladı.
Her bir büyük umut dalgası ertesinde, ciddi bir hayal kırıklığı olmasa, değişimin siyaseti öne çıksa ve siyasetçinin hesapları da buharlaşsa olmaz mı? Galiba bu diyarlarda olmuyor...
***
Türkiye halkı, derli toplu, ilkeli, vicdanlı, büyük ve radikal bir değişim istiyor.
Aslında bu, AB İlerleme Raporu’nun “hükümet programı” haline getirilmesiyle eş anlamlı.
Ama orada da tık yok. İddiama çok taze bir örnek verebilirim: Siz duymadınız, medya da sırtını döndü ama AB Bölgeler Komisyonu Türkiye Çalışma Grubu toplantısı Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Pazartesi günü
Gaziantep’te gerçekleştirildi. Üstelik AB Bölgeler Komitesi’ne ilk kez bir
Anadolu şehri ev sahipliği yapıyordu. Maalesef, bunaltıcı ve sığ siyasal
gündem nedeniyle, farkındalığı sağlamak için önce bu toplantının önemini vurgulamalıyım...
***
Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası, AB üyesi ülkeler içinde belirli bölgelerin refahı ve
yaşam kalitesini arttırmak amacıyla uygulanan bir
politikadır ve AB’nin toplam bütçesinin yaklaşık üçte biri bu politika için ayrılmıştır.
Politikanın amacı AB içinde bölgelerarası gelir uçurumunu en aza indirgemek, gerilemekte olan sanayi alanlarını yeniden yapılandırmak ve tarımın önemini yitirmeye yüz tuttuğu kırsal bölgelerde tarımsal çeşitliliği arttırmaktır.
“Bölgeler Komitesi” de bu politikanın
Avrupa Birliği Antlaşması’yla kurulmuş çok etkin bir enstrümanıdır. Zaten toplantıya ev sahipliği yapan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı
Asım Güzelbey de, “Komite’nin temel amacı; yerel ve bölgesel yönetimlerin, birliğin karar alma sürecine aktif katılımını ve Komite’nin AB’nin
ekonomik, siyasal ve sosyal bütünleşmesinde rol oynamasını sağlamaktır” demekteydi.
***
Kamuoyunun ilgilenmediği bu toplantı böylesine önemli ama...
Gel gör ki başta hükümet bunun farkında değil. Türkiye Çalışma Grubu’nun başkanı Soulage: “11 üyemiz var. Yılda üç kez toplanıyoruz ve bu toplantılardan biri mutlaka Türkiye’de oluyor. Ne yazık ki bu çalışmalar pek verimli olmuyor zira Türkiye’de resmi muhatabımız yok” diyor. Neden mi? Çünkü “Bölgeler Komitesi” Başkanı Luc Van den Brande, 2009 yılı
Aralık ayında
Başbakan Erdoğan’a ortak bir “çalışma grubu” kurulması için bir
mektup yazmış ama bugüne kadar bir
yanıt alamamış.
Yetinmeyip, “Bölgesel Komite” yetkilileri Türkiye’nin AB elçisi Selim Kuneralp’e de konuyu iletmişler ancak ondan da bir sonuç çıkmamış.
Bu nedenle, “Ortak Türkiye Çalışma Grubu” olmadığı için görüşmeler de “resmi” olmuyormuş...
***
Kısacası...
Referandum ertesindeki dopingli umut enerjisi yerini yeniden hafif hafif umutsuzluğa ve endişeye bırakırken, yaşanan büyük depremden sonra “endişenin ve umudun” simgesi olan sloganı tekrarlayıp duruyorum:
“Orada kimse var mı?”