Sandığı lekelemek


Bugüne kadar kim bilir kaç seçim yaşadım, bu ülkede sandık sonuçlarına 'saygı gösterildiğini' hiç görmedim. Kaybedenler özeleştiri yapacağına, sürekli seçimlerin sıhhatini gölgelemek için çaba harcadı. Her defasında olur olmaz iddialar, abuk sabuk tezler ortaya atıldı. Komplo teorilerinin dış güçlere kadar uzandığı da oldu. Hatırlarsınız, bir ara çöplüklerde oy pusulaları bulunurdu. Kaybedeceğini anlayan çöplüğe koşardı. Bunun artık alıcısı kalmadı, demode oldu. Sonra oyların bir kilo pirince, üç kilo buğdaya satın alındığı senaryoları yazıldı. Son dönemde seçim sonuçlarına bilgisayar ortamında hile karıştırıldığı söylenir oldu. İktidar partisinin devletin imkânlarını kullandığı, her dönem kaybedenlerin sığındığı mazeret... Bunların bir kısmını referandum sabahında da duydunuz. Sonuçları kabullenemeyenler 'yüzde 42'ye' o kadar methiye düzdü ki 'acaba 42, 58'den daha mı büyük' diye kuşkuya düşenler oldu. 'Referandumlarda ikincilik sonunculuktur' gerçeğine rağmen 'şanlı ikincilikten' söz edenler çıktı. Seçim sabahlarında yaşamaya alışık olduğumuz tartışmalar şu sıralar HSYK seçimlerinde aynen tekrarlanıyor. Yine başrolde kaybedenler var... Ve sonuçları hazmedemeyenler yine sahnede. Konuşanlar onlar, ileri geri, doğruluğuna yanlışlığına bakmaksızın her iddiayı gündeme taşıyan onlar. Yargıç ve savcılardan oluşan bir dernek olmasına rağmen bir siyasi parti gibi faaliyet gösteren YARSAV'ın işaret ettiği hiçbir aday kazanamadı. Sesi ile cismi doğru orantılı değilmiş. Sesi çok gür çıkıyordu ancak seçimde esamisi okunmadı. Doğrusu YARSAV'ın tabanda bu kadar zayıf olduğunu hiç kimse tahmin etmemişti. Kazanması zordu ama böylesine de ağır yenilgi beklenmiyordu. Meğer YARSAV sadece Ankara'da yüksek yargı çevrelerinde etkiliymiş. Rakamlar YARSAV açısından çok dramatik... Her gün hâkim ve savcılar adına açıklama yapan bir dernek eğer bir üyesini bile sandıktan çıkaramıyorsa önce kendi durumunu gözden geçirmesi, 'Biz niye kaybettik, nerede hata yaptık?' diye uzun uzun düşünmesi lazım. Kazananların neden kazandığını analiz etmek onların işi değil. Hükümet seçimlere müdahale etmiş... Nerede, nasıl? Somut bir delil var mı? Yok. Haydi vatandaşı anladık diyelim 'Bir paket pirince oyunu sattı', peki hâkim ve savcılar hükümetin müdahalesine açık insanlar mı? Bu iddia yargı camiasına hakaret... Yargıç ve savcıların Adalet Bakanlığı tarafından yönlendirildiği iddiası inandırıcı değil. Adalet Bakanlığı bürokratlarının adaylığı dile dolanmış durumda... HSYK'nın istifa etmeyen atanmış üyesi Ali Suat Ertosun da bakanlık bürokratıydı. Ona bu yüzden itiraz edildiğini hiç duymadım. Bakanlık bürokratlarının adaylığına farklı bakanlar olabilir, ancak yasal bir engel olmadığı da ortada. Anayasa Mahkemesi üyesi Fulya Kantarcıoğlu, Seyfi Oktay'ın müsteşar yardımcısıydı. Oysa geçtiğimiz pazar günü bakanlık bürokrasisinde görev yapan iki isim, dayatmayla değil, çok seçenekli listeden seçilerek çıktı. Bakanlığın liste hazırladığı iddiası çokça dile getirildi. Somut, elle tutulur, gözle görülür bir delil yok. Sadece iddia var. Adalet Bakanı Sadullah Ergin bu iddiayı kesin dille yalanladı; 'Bakanlığımızca hazırlanmış aday listesi bulunmadığı gibi herhangi bir adaya veya listeye kurumsal destek verilmesi söz konusu değildir.' dedi. Kaybedenlerin dillendirdiği benzer iddiaların yenilgiye mazeret üretme dışında anlamı yok. Üzerinde durmaya bile değmez. Her biri inandırıcılıktan çok uzak... YARSAV gerçekten neticeyi doğru analiz etmeye çalışıyorsa sonuçlara şuradan da bakmalı: Yargının her düzeyinde statükoya büyük tepki var. Statükoya yakın duranın kaybetmesi mukadderdi. Bu sonuçları, sempati oyu kadar tepki oyu doğurdu. Seçim sonuçları kabullenmeyi, aynı zamanda yenilgiyi hazmetmeyi de zorunlu kılıyor. Kaybedenlerin sandığı lekelemeye kalkmaları artık komik kaçmaya başladı. Benden söylemesi...
<< Önceki Haber Sandığı lekelemek Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER