Önce
referandum sonra
HSYK seçimleri.
13 Eylül’den itibaren
Türkiye’de yeni bir dönem başladı.
Bu yeni dönemin nasıl geçeceği ise 18 Ekim’den itibaren netleşti.
Türkiye 2011 seçimlerine; birkaç konu çerçevesinde toparlanabilecek, tedirginlik ve korku politikası gölgesinde gidecek.
Muhtemelen Ak Parti’nin diğer partilerle başörtüsünü görüşeceği bugünlerde başörtüsü meselesi ilk
öğretim okullarına ve kamusal alana sıçratılmak için atraksiyonlar yapılacak.
Farklı illerde ilkokula başörtüsüyle gitmek isteyen çocukları görebiliriz. Kameralar da bu çocukların peşinde okul önlerinde takipte olacak.
Gazete manşetlerinde ilkokula başörtüsüyle gitmek isteyen ama içeri alınmayan çocukları görebiliriz.
Ayrıca kamu kuruluşlarına da başörtüsüyle girmek isteyen bazı çalışanlar sayesinde
tansiyon yükseltilip, kamuoyunda başörtüsü konusundaki korku politikası körüklenmeye çalışılacak.
Ak Parti üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması adımı atmaya zorlanırken, bir yandan da bu yasağın ilkokuldan devlet dairelerine kadar her yerde kaldırılması baskısıyla karşı karşıya bırakılacak.
Tabi bu süreç zaman zaman başı açık bayanlara yönelik sözlü ya da fiili
taciz şeklinde karşı köpürtmeyle Ak Parti’nin toplumu gergin bir geleceğe sürüklediği imajı kamuoyuna pompalanmaya çalışılacak.
Üniversitelerde başörtülü derse giren öğrencilere tıpkı Buca’da yaşandığı gibi hakarete varan tepkiler gösteren hocalar da görebileceğiz.
Öğretim üyesiyle öğrenci, başı kapalı okula gitmek isteyen ilkokul öğrencisi ve onun velisiyle okul idarecileri, kamu kuruluşuna başörtülü girmek isteyen memurla amiri karşı karşıya getirilerek buradan bir kamuoyu tetiklenmesi oluşturulma girişimlerine şahit olabiliriz.
Başörtülü doktorun erkek
hastaya bakmadığı yönünde haberlerle karşılaşabiliriz. Ya da erkek hastanın başörtülü doktora muayene olmak istemesi.
Tabi bütün bunların karşısında çağdaş ve laik Cumhuriyeti koruma görevini kendine vazife edinmiş insanlar da sokaklara çıkarak bu gidişe dur demek isteyecektir.
Her iki tarafta da provokatörlere çokça iş düşecek bir sürece doğru
ülkeyi sürükleme çabalarına karşı uyanık olmak gerekiyor.
Ak Parti şu önümüzdeki 7-8 ay içinde kendisi açısından hep kırmızı çizgilerle çevrili alana ısrarla sokulmaya çalışılacak.
Şu an itibariyle bu alana girmek zorunda da kaldı zaten.
Önemli olan Ak Parti’nin bu süreci nasıl yöneteceği.
Bir an önce başörtüsü meselesinin adının konulması gerekiyor. Sürecin uzaması, işin suyun akışına bırakılması ülkede gerginlik politikası oluşturmaya çalışanların işini kolaylaştıracak.
Artık parti
kapatma ya da yargı yoluyla iktidarı deviremeyeceklerini iyice anlayan statükocu yapının üzerine oynayacağı tek bir yer kaldı.
O da toplumun bizzat kendisi.
Sandığa gidip oy verecek insanlar. Ak Parti’yi iktidara getirenler, referandumda
evet verenler.
Ak Parti iktidarının devrilebileceği tek yer seçimler.
Bu durum; ülkenin geldiği nokta açısından bakıldığında demokrasinin kazandığını gösteriyor.
Türkiye’de iktidarların değişeceği yerin
sandık olduğunu artık
vesayet zihniyeti de kabul etmek zorunda kaldı.
Fakat ülkeyi karıştırmak isteyenlerin, hala bu emellerinden vazgeçmedikleri de apaçık ortada.
Bir yandan toplumu tedirgin edecek olaylar yaşanmaya devam ederken, bugüne kadar statükonun safında mücadele veren isimler televizyon ve
gazete köşelerinden bu tedirginliği kabusa dönüştürmek için ellerinden geleni yapacaklar.
Suni gündemlere hazır olmalıyız.
Biri bitmeden diğeri başlayacak olan olaylar zinciri peş peşe gelebilir.
2011 seçimlerine çok az zaman var. Bu kısa zaman, vesayetin varlığını sürdürebilmesi için son şans. Adeta varlık yokluk meselesi.
2011’de Ak Parti’yi deviremezlerse bir daha bellerini doğrultamayacaklarını çok iyi biliyorlar.
Onlara göre; önümüzdeki 7-8 aylık sürede baş döndürücü bir
kaos girdabına doğru yol almaktan başka çare yok.
Toplumu tedirgin etmek için yapılan planların yanında
açlık ve
yoksulluk da Ak Parti’yi devirmek isteyenlerin kullanacakları önemli bir argüman.
Borsa 70 binleri geçerken, parası olanlar tonla para kazanırken,
yabancı yatırımcıyı daha da zengin hale getiren bir Türkiye ekonomisine karşı vatandaşın yokluk içinde sefalet yaşadığı fikri topluma inandırılmaya çalışılacak.
Bazı televizyon ve gazetelerde her gün ülkenin dört bir yanında açlıktan ölen, yoksulluk yüzünden zor hayatlar yaşayan
aile dramları görmeye başlayacağız.
Bunlar doğru da olabilir; fakat hepsi iktidarı devirmek için birer yıpratma unsuru olarak ortaya sürülecek.
İşte bu yokluk ve çaresizlik fotoğrafının bir sonraki adımı olarak seçimlere birkaç ay kala toplumda yeniden
kapkaç dehşetleri yaşanmaya başlayabilir.
Başka çaresi olmayan aç insanların çalmaktan başka yolları kalmadığı fikri topluma inandırılmaya çalışılacaktır.
Polis tarafından yakalanıp götürülürken hasta çocuğuna ya da annesine ilaç almak için
hırsızlık yapmak zorunda kaldığını söyleyen iyi giyimli insanlarla karşılaşabiliriz.
Bütün bu planlı gayretlerle 2011 Haziran ayına kadar ülke bir sarmala alınabilirse Ak Parti ancak o şekilde sandıkta zayıflatılabilecek.
Yargısı, emniyeti kısacası devletin ele geçirildiği, toplumda ilkokul-devlet dairesi arasında belirsiz kalan başörtüsü serbestliği sebebiyle gerginliklerin çıkarıldığı, başı açıklara güvence verilmek durumunda kalındığı, yoksulluk yüzünden aile dramlarının yaşandığı ve buna karşı rekorlar kıran borsa sayesinde zenginlerin daha da zengin olduğu bir Türkiye imajı oluşturulmasından başka seçenek yok.
Seçime kadar Türkiye
ucuz polemiklerle düğümlenmeye çalışılacak.
Çünkü vesayet zihniyetinin kaybedecek bir şeyi kalmadı.
[email protected]
twitter.com/aabdulkadiroglu