Eski düzene tepki


Alt kademe mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) 10 asil, 6 yedek üye seçti. Adli yargıdan 10 bin 222, İdari yargıdan ise, bin 265 seçmen oy kullandı. YARSAV ve Demokrat Yargı Derneği'nin adaylarından hiçbiri seçilemedi. "Bakanlığın listesinden" denilen adayların ise tümü, HSYK'ya girmeyi başardı. Bence, alt mahkemelerdeki hâkimlerin bakanlıktan korktukları için bu şekilde oy kullandıklarını söylemek doğru değil. Çünkü oylar gizli; 11 bin 487 hâkim ve savcının gizli oyunu denetlemek ise imkânsız. Burada, daha ziyade, eski HSYK ile Yargıtay ve Danıştay'ın ideolojik tavrına bir tepkiden söz edebiliriz. Bugüne kadar, HSYK'nın nasıl kapalı bir kutu olduğunu ve alt kademedeki hâkimlerin kendilerini beğendirmek için HSYK, Yargıtay ve Danıştay üyelerine karşı boyunlarının bükük kaldığını, adalet mekanizmasıyla biraz ilgisi olan herkes biliyor. Bu yüzden, sonuçları "eski düzene tepki" diye de yorumlayabiliriz. Listeler yarıştı Üç liste yarıştı. Bunlardan biri, 3 Adalet Bakanlığı bürokratının ve Adalet Akademisi'nden bir kişinin yer aldığı listeydi. Ona "Bakanlık listesi" dediler. YARSAV listesinde de, Adalet Bakanlığı'ndan iki bürokrat (Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdür Yardımcısı Orhan Sungur ile Adalet Başmüfettişi Abidin Çelik) bulunuyordu. Anayasa Mahkemesi, her hâkim ve savcının tek bir oy kullanmasını iptal ettiği için liste çıkması zorunlu bir durumdu. Şahsen ben, daha demokratik olacağı gerekçesiyle "tek oyu" savunmuştum. Tek oy, cumhurbaşkanının tercihi devreye girdiğinde sakınca yaratabiliyor. Meselâ, YÖK'e üye seçiminde. Çünkü cumhurbaşkanı, az oy almış bir adayı, YÖK'e gönderebiliyor. Ama burada doğrudan bir seçim söz konusuydu. Her seçmen, bir aday için oy kullandığında, listelere bağımlı kalınmadan, en fazla oy alandan, daha az oy alana kadar, bir sıralama ortaya çıkacaktı. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı, YARSAV'ın ya da Demokrat Yargı Derneği'nin desteklemediği adayların, aralarında "güç birliği" yapmasına yol açtı. Ferdi hareket etseler, seçilmelerine imkân yoktu. İşte "Bakanlık listesi" denilen olay, dernekler dışında, adayların güç birliği yaptığı listedir. Osman Can'dan tespitler Dünkü Taraf gazetesinde, Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can'ın güzel bir söyleşisi yayımlandı. Neşe Düzel'e verdiği röportajdan bazı satır başları: Yüksek Yargı'nın mutlak hâkimiyeti kırıldı; çoğulculuk sağlandı. Şimdiye kadar, gözünü vatandaştan kaçırmak zorundaydı yargıçlar. Verdiği kararın Yargıtay'dan geçmesi lazım. Bunun için de, o kararın, belli bir ideolojiye uygun olması gerekiyordu. HSYK, 2 yıldır Ergenekon'un durması mücadelesini verdi. Yargıtay da, daireleri itibariyle bunun çalışması içinde. HSYK, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, toplumun sadece % 20-25'ini yansıtıyor. Bu nedenle, bugüne kadar bir vesayet organı gibi çalıştı. Genelkurmay Başkanı, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı kastederek, "Birilerinin haddini bildirmesi lazım" dediği anda, HSYK üyeleri, bu kişiyi meslekten atıyorlarsa, ancak hukuka düşmanlıktan söz edilebilir Destek % 50'yi aştı Adli yargıdan, HSYK'ya seçilen 7 asil üyenin tümü, 10 bin 222 seçmenin oylarının % 50'sinden fazlasını alarak göreve geldi. Keza, İdari yargıdan seçilen 3 kişi de, bin 265 oyun, % 50'sinden fazlasının desteğiyle HSYK üyesi oldu. Demek "temsil" noktasında tartışılacak bir durum yok. Kamuoyunda sürekli münakaşa konusu olan Osman Kaçmaz ise, seçimlerde, CHP'nin aldığı oy oranına denk bir desteği, ancak bulabildi. YARSAV listesinden kimsenin girememesi ve seçilenlerin arkasındaki % 50'yi aşan oy oranları, taşra ve büyük kentlerde yaygın olarak görev yapan mahkeme hâkim ve savcılarının, ideolojik tavırlardan rahatsız olduğunu da ortaya koydu. Bürokrasiden HSYK'ya Bürokrat, HSYK'ya aday olamaz mı? Son HSYK'da, bürokrasiden gelen üç isim vardı: Ali Suat Ertosun (Başmüfettişlik ve Cezaevleri Tevkif Genel Müdürlüğü'nden) Suna Türkoğlu (Adalet Bakanlığı müsteşar yardımcılığından) Orhan Cem Erbük (Adalet Bakanlığı'ndaki bir idari görevden) önce Yargıtay ya da Danıştay'a, sonra HSYK'ya seçilmişti. Hüseyin Yıldırım ve Hüsnü Uğurlu da, her biri 14 yıl bakanlıkta hizmet ettikten sonra, 2010'da Yargıtay üyeliğine geldi. Zaten, "Adalet Bakanlığı bürokrasisinden Yargıtay ve Danıştay'a seçilebilir ama, HSYK'da görev yapamaz" demek de tuhaf bir tutum. Yargıtay ve Danıştay, yargılamanın en üst mertebesi; HSYK ise, yargı yetkisi kullanmıyor, hâkim ve savcıların özlük işleriyle uğraşıyor. Bakanlıkta hizmet ederken, Yargıtay üyeliğine geçen çok sayıda isim var. Kaldı ki, buna izin vermemek, önlerini kapamak, bakanlık bürokrasisinin seviyesini düşürüp, bu kişileri, siyasetçinin ağzından çıkacak birkaç cümleye mahkûm eder. Önlerinin açık olması, onların bağımsız hareket etmesinin bir teminatıdır. SABAH

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER