Önceki gün
Kanaltürk televizyonunda Tarık Toros'un sunduğu
Merkez Siyaset programını izlerken yayına Semra
Özal bağlandı.
8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili gerçekten çarpıcı ve şaşırtıcı şeyler söyledi.
"Turgut Bey öldüğünde yanındaki tek kişi bendim. Birden düştüğünü gördüm ve ağzından
köpük gelmişti. Doktor ve
ambulans yoktu. İki
yaver ve iki
garson kucaklayarak arabaya götürdüler...
" Çok tartışılan "zehirlendi mi" sorusuna ise şöyle
cevap veriyordu:
"Turgut Bey iki şeyi hiç sevmezdi,
kuru fasulye ve
limonata...
Bir gün önce Kemal Yamak ve birkaç kişi
Bulgaristan Elçiliği'nin resepsiyonuna gitmesi gerektiğini söyleyince o da gitmiş... İçki içmediği için limonata vermişler o da kıramamış içmiş... Ben bundan şüpheleniyorum.
Savcı isterse her şeyi anlatırım."
Semra Özal tartışma ilerledikçe başka ilginç şeyler de söyledi:
"Ambulans yoktu ve makam arabasıyla hastaneye götürüldü.
Giderken GATA'ya götürüleceği söylenmişti. Ama yolda karar değiştirip Hacettepe'ye götürmüşler..."
İnanılmaz değil mi? Bir ülkenin
cumhurbaşkanı yaşamını yitiriyor ve
Cumhurbaşkanlığı köşkünde doktor olmadığı gibi ambulans da yok. Hatta
Ahmet Özal Hacettepe'de kan şişesinin kırıldığını söylüyor.
O günkü başyaver Aslan Güner'in ambulansla gittiğini söylediği hatırlatılınca, Semra Özal şiddetle reddediyordu:
"O doğru söylemiyor."
Bu iddialar gerçekten önemli... O dönemin devlet yetkilileri ve bir kısım medya mensubu hâlâ Özal ailesini "
siyaset" yapmakla suçlasa da, milyonlar Özal'ın
vefat ettiği 1993'te neler olduğunu bilmiyor ve Özal'ın ölümüne şüphe ile bakıyor.
Haksız da değiller. O yıl
Türkiye için karanlık ve kanlı bir yıldı. Bugün Semra Özal'ın söyledikleriyle o yıl yaşananlar bir araya getirildiğinde ortaya çıkan dehşet fotoğrafı karşısında ürkmemek elde değil.
İşte o fotoğraftan birkaç kare...
24 Ocak 1993:
Gazeteci Uğur
Mumcu öldürüldü.
5
Şubat 1993: Eski
Maliye Bakanı
Adnan Kahveci ailesiyle birlikte
Bolu Gerede'de ters yola girerek
trafik kazasında hayatını kaybetti.
1
7 Şubat 1993:
Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref
Bitlis, "
buzlanma" nedeniyle uçağının düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.
17
Nisan 1993: 8'inci Cumhurbaşkanı Özal vefat etti. 4
Eylül 1993: DEP
Milletvekili Mehmet Sincar,
sokak ortasında öldürüldü.
22
Ekim 1993:
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikast silahıyla öldürüldü.
4
Kasım 1993: JİTEM'in
kilit isimlerinden
Yüzbaşı Cem Ersever öldürüldü.
Tabii sadece bu kadar değil, aynı yıl teskere almış 33 asker şehit edildi, Aziz Nesin ve bir grup aydın ve sanatçının kaldığı
Sivas Madımak Oteli ateşe verildi, 37 kişi öldü. Ve
Erzincan Başbağlar'da 33 kişi öldürüldü.
Daha da uzatmak mümkün...
Peki, neydi bu yılı böyle kanlı yapan?
Bütün mesele Türkiye'nin değişmesinin ve temel sorunlarıyla yüzleşmesinin istenmemesiydi.
O sürecin ortak paydası ise
Kürt meselesini barışçı yöntemlerle çözmekti.
Rahmetli Özal ölmeseydi,
Kürt meselesini odak yaptığı "İkinci Değişim Programı"nı hayata geçirecekti.
Orgeneral Eşref Bitlis ve yakın düşünen askerler ise Kürt meselesinin şiddetle çözülmeyeceğini söylüyordu.
Hâlâ neden o yola girdiği anlaşılamayan rahmetli Adnan Kahveci ile ölümünden birkaç ay önce Ankara'da buluşmuş, Kürt meselesini konuşmuştuk.
Fransa ve İspanya'daki Bask meselesini yakından incelediğini söyleyen Kahveci şöyle diyordu:
"Bizim Kürt meselesini çözmememiz için hiçbir neden yok. Demokrasi ve özgürlüklerden korkmamalıyız..."
Uğur Mumcu da en son Kürt meselesi bahanesiyle yaygınlaşan uyuşturucu kaçakçılığı ve kirli ilişkilerle ilgiliydi. "
Uyuşturucu kaçakçısı" Hüseyin Baybaşin, Mumcu'nun "Bu işin köküne kadar gideceğim" dediği için öldürüldüğünü söylüyordu.
Olup bitenleri alt alta yazınca şu sorunun cevabı merak ediliyor: Bu isimler de Kutlu Savaş'ın raporunda dile getirdiği gibi "devlet için" mi öldürüldü? Ahmet Özal'ın iddiasıyla açılan
soruşturma daha da derinleştirilmeli...