Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'nun
Yargıtay ve Danıştay'dan gelen asil ve yedek üyeleri, Ali
Suat Ertosun hariç
istifa etti. Şahsen kendilerini kutluyorum.
Demokrasinin gelenekleriyle birlikte oturduğu ülkelerde
seçimi kaybeden partilerin başta genel başkan olmak üzere
yönetici kadrosu görevi bırakır. Bu, hem siyasî yapının yenilenmesine imkân hazırlar hem de
halka saygının bir gereğidir. Seçmen mesajının alındığını ve
kulak arkası edilmediğini gösteren, demokratik olgunluğun nişanesi bir tavırdır. Avrupa'daki bu ananeye kıskanarak bakardım. İlk defa bizde de seçim kaybeden bir 'siyasî kadro' toptan ve dönmemek üzere istifa kararı alıyor. Deniz
Baykal ve Devlet Bahçeli'nin istifalarını neden kapsam dışı bıraktığım anlaşılmıştır. Onlar ayrılıyormuş gibi yapıp geri dönmüşlerdi.
Anayasa değişikliği referandumu sırasında siyasî partiymişçesine
kampanya yürüten
HSYK üyelerinin, 16 puanlık ağır yenilgiden sonra demokratik olgunluk gösterip koltuklarını bırakmalarını alkışlıyor ve diğer mağlup siyasî unsurlara da örnek gösteriyorum!
Espri karışmış bir hakikatten bahsediyorum. Maalesef işin latife kısmı siyasallaşmayla ilgili değil. Bilakis siyasal
organ biçimindeki davranışlar istifanın açıklandığı toplantıya bile damgasını vurdu. Ne yazık ki yaşananlar demokratik olgunluk kısmını doğrulamıyor. HSYK, hâkim ve savcıların özlük işlerini takip eden idarî bir kurul olarak Anayasa'da tanımlanmasına rağmen sınır ihlalleriyle gündeme oturdu. Yerine göre kendini temyiz mercii şeklinde konumlandırıp ilk derece mahkemeleriyle ilgili yargısal denetim yapmaya kalkıştı. Bazen muhalefet partisi rolüne soyunup,
Başbakan Tayyip Erdoğan ve diğer
AK Parti yetkilileriyle polemiğe girişti. Müstafi üyelerin bir kısmı anayasa değişikliklerinin oylandığı süreçte kitap bastırdı, şehirleri dolaşarak 'hayır' için
propaganda faaliyetinde bulundu. Ve halk onların tezlerini inandırıcı bulmadı.
İstifaların zamanlaması da manidar. 12 Eylül'den sonra anayasa değiştiği için toplanması zaten imkânsız hale gelen Kurul'un çalıştırılmadığını söylemenin anlamı sorgulanacak. İlk derece mahkemelerinden seçilecek üyelerin seçimine az bir zaman kala verilen istifalar süreci etkilemeyi
hedef alıyor. Yargıtay ve Danıştay'a ayrılan kontenjanlara aynı çizgide üyelerin seçileceğini düşünüyorlar. Böylesi sert çıkışla ilk derece mahkemelerindeki tabanlarını kemikleştirmek ve 'kahramanlık' yaparak kararsız kesimlerden oy devşirmek istiyor olabilirler. Ayrıca yüksek mahkemelerden gelecek koltukları da pazarlık unsuru olmak üzere boşaltmış olabilecekleri ihtimal dışında değil. Bugüne kadar pek sıcak davranmadıkları, temsil noktalarından hayat hakkı tanımadıkları milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerle
koalisyon kurmak zorundalar. Bunun yolu da hem ilk dereceden gelecek hem de yüksek yargıdan seçilecek koltuklar için pazarlık yapmaktan geçiyor. Eskiden yüksek yargıdaki oy sayılarına güvenerek pek yüz vermedikleri kesimlerle şimdi masaya oturmak durumundalar.
Kadir Özbek ve Musa Tekin'in zaten görev sürelerinin bitiyor olması, binekten düşen Nasrettin Hoca'nın hikâyesini hatırlattı. 'Zaten inecektim' diye vaziyeti kurtarmaya çalışmış ya Hoca; aynen öyle Özbek ve Tekin 'zaten gidecekti.' Konu ile ilgili soruyu Özbek, "Ucuz kahramanlık yapmıyoruz." sözleriyle cevaplamış. Bunun takdirini de kamuoyu yapacak. ?