İsrail 1990’lar boyunca
Türkiye’de neredeyse sadece militer ve militarist dostlar edindi. İsrail bu bağlarını koruyabilmek için
demokratikleşme ve sivilleşme karşıtı gruplara (eski Türkiye) yatırım yaptı.
Türkiye hızla değişmeye başlayınca İsrail’in Türkiye’deki dostları değişim karşıtları haline geldi. İsrail yapısal değişimi doğru okumak yerine sadece
iktidar değişikliğine odaklandı ve yaşanan demokratikleşme, sivilleşme ve hızlı kalkınmayı geçici sandı. Böylece İsrail, tıpkı Türkiye’deki dostları gibi, değişimi sadece İslamcı bir parti saydıkları
AK Parti olarak gördüler ve onu engellemeye çalıştı. En azından İsrail’den bir grup bu çabasını aktif bir kampanyaya dönüştürdü. AK Parti, El-Kaide’den bile beter bir parti olarak gösterilirken, Türkiye’nin
Yahudi ve
Amerikan düşmanı bir topluma dönüştüğü tezi işlendi.
Ulusalcı-İsrail ittifakı
Bu dönemde sözde İsrail ve ABD karşıtlığını işleyen militarist-ulusalcı çevreler ile İsrail arasında
doğal bir ittifakın doğması ve sürekli olarak ‘paslaşmaları’ oldukça dikkat çekiciydi. Bu sürecin en güçlü aktörlerinden biri de İsrail bağlantılı Amerikan düşünce kuruluşları oldu. Türkiye’nin değişmeye başladığı tezini savunan bu kuruluşlar Türk araştırmacıları üzerinden AK Parti hükümetini devirmek için tek şansın askeri
darbe olduğu görüşünü işlemeye başladılar. İçeride birileri
darbe planları yaparken, dışarıda bazı Türkler İsrailli ortakları adına Kongre’de, Beyaz Saray’da veya Amerikan medyasında askeri darbenin ABD ulusal çıkarları için tek yol olduğunu anlatıyorlardı. Belki de bu nedenle 27
Nisan Muhtırası’na AB anında ve sert bir tepki verirken ABD’nin cılız bir tepki vermesi dahi bir haftayı buldu.
Birileri kapalı kapılar ardında ABD’yi Erdoğan Hükümeti’ne karşı doldururken, İsrail Cumhurbaşkanı
Peres orduyu askeri darbeye
teşvik etmekten dahi çekinmedi. Türkiye’de darbe davalarının görüldüğü günlerde Peres “sadece Türkiye’de ordunun demokrasiyi koruduğu”nu söyledi ve askeri darbeleri övdü.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler bozuldukça İsrail’de bazı çevrelerin Türkiye karşıtı faaliyetleri daha belirgin bir şekilde su yüzüne çıktı. Özellikle Mavi
Marmara’dan sonra İsrail Türkiye’ye karşı adeta enformasyon savaşı açtı. Bu savaşta özellikle
Başbakan Tayyip Erdoğan ve
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın
hedef alındığını, bunlar üzerinden ülkenin radikalleştiği görüntüsünün verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunu anlamak için elimizde dosyalar dolusu kanıt var, ancak birkaç
gazete haberini alt alta koymak dahi kirli oyunları gözler önüne seriyor:
Hedef Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak
2 Ağustos’ta İsrail
Savunma Bakanı Barak, Hakan Fidan’ın ‘
İrancı’ olduğunu öne sürdü. Ardından 4 Haziran’da Con Coughlin, Daily Telegraph’da Türkiye’nin radikal İslamcılar sayesinde yeni
Pakistan olabileceğini yazdı. 7 Haziran’da İsrail’de
Haaretz gazetesi
Mavi Marmara olayının ilişkileri bozmak için MİT’in yeni Müsteşarı tarafından planlandığını iddia etti. Onu 8 Haziran’da İsrail yanlısı Soner Çağaptay WSJ’daki yazısıyla izledi: Çağaptay’a göre “Erdoğan artık İslamcıların yanındaydı ve Türkiye artık Batı’nın müttefiki sayılamaz”dı. 11 Ağustos’ta İtalya’da Corriere Della Sera gazetesi İran ve Türkiye’nin Hizbullah’a
silah ve roketler gönderdiğini yazdı. Gazeteye göre Fidan ve İran istihbaratının başındaki Hüseyin Taeb gizlice buluşmuşlar ve bu plana karar vermişlerdi. Haber İsrail üzerinden tüm dünyaya ve Türkiye’ye taşındı. 12 Ağustos’ta İsrail Radyosu Türkiye’nin Hizbullah’a F-35 uçaklarını verebileceğini iddia etti. Referandumda ‘
evet’ çıkınca zaten kalmayan ölçü iyice çığırından çıktı ve Coughlin bir kez daha Telegraph’da AK Parti’nin 3. kez seçilebilmek için İran’dan 25 milyon dolar aldığını iddia etti. Buna göre Başbakan Erdoğan laikliği terk etmeye hazırlanıyordu ve bunun için Ahmedinejad’la anlaşmıştı. AK Parti haberi yalanladı, gazete ise haberinin arkasında duruyor görünmekle birlikte sitesinden haberi alelacele kaldırdı. Geçen hafta ise İsrail medyası Türkiye’nin ekseninin İran,
Rusya ve Çin’e kaydığını yazdı. Kampanyada son halka ise El-Kaideci Türklere ilişkin haberlerde yaşanan artış. Bu militanlardan birinin F-16 pilotu olduğu yalanı dahi yazıldı. Hedef
terör ve Türkiye isimlerini yan yana anmak ve Batı’da Türkiye’nin taraf değiştirdiği algısını güçlendirmek.
***
Görünen o ki saldırılar devam edecek, çünkü İsrail Türkiye’yi yanlış okumakta ısrar ediyor. Türkiye’de yeni dostlar edinmek ve hatasını telafi etmek yerine bir yandan darbecilerden, çetelerden ve (kimilerine göre)
teröristlerden medet umuyor, diğer taraftan da Türkiye’yi Batı düşmanı, terörist yanlısı ve dinci göstermeye çalışıyor. İsrail’in hedefinde Erdoğan Hükümeti var. Eğer eski Türkiye olsaydı, örneğin 28
Şubat Türkiyesi, bu gayretlerin sonucunu tahmin etmek daha kolaydı. Fakat Türkiye ve dünya çok değişti. Şimdi değişim sırası Türkiye’de değil, İsrail’de. İsrail’in de, Türkiye’nin de buna ihtiyacı var.