Ne diyor Hanefi
Avcı: "
Fethullah Gülen hareketi iyi şeyler yapıyor. Eğitim ve diğer hizmetlerini beğeniyorum..." Hatta, kalibrasyonunun çok üzerinde olarak bu son projeye dahil edilen gazetecilerden biri, tartışmalar başlarken, 'polisin alayı Fethullahçı' noktasından 'Hoca iyi de etrafı kötü' durumuna gelmiş. Bizzat izledim ekranda.
Hiç unutmam 2000 yılının mayıs ayıydı. O dönem Karizma isimli üç aylık bir fikir dergisi neşrediyorduk. Sağ olsun TV kanallarından biri bizi canlı yayına davet etmiş, dergimizi anlatmamıza imkân vermişti. Tam canlı yayına girmiştik ki, ani bir gelişme oldu. Dönemin iktidarı Ahmet Necdet Sezer'i
cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladı. Konuğu olduğumuz bayan
spiker (Ki şu anda muhafazakâr bir kanalda devam ediyor mesleğine) durduk yere 'Bu Fethullahçı'yı mı cumhurbaşkanı yapacaklar?' deyiverdi. Yanımda duran
Zafer Özcan ile beraber şoke olduk. Zafer her ne kadar, 'Ne alaka? İnançlı biri olduğu bile söylenmiyor.' dese de, hanımefendi sıfır bilgiyle damgayı vurmuştu.
Damgalamak, cumhuriyet dönemindeki en büyük hastalıklarımızdan biri. Ancak bazı damgalamalar direkt olarak işe yarar. Kimse kimseye rol yapmasın. "Fethullahçı" damgasını yemek ne resmî alanda ne de medya sektöründe işe yaramaz. Geçmişini saklayan çok meslektaşımı görür ve hak veririm.
Son günlerde bir 'şeffaflaşma' modasıdır alıp başını gitmiş. Gülen hareketinin en önemli özelliğinin halka yayılmak olduğunu bilmeyenler için, böylesi bir kelime ilginç gelebilir. Söz gelimi 'Bu paralar nereden geliyor?' diye sorabilir. Bilenler için ise buna sadece gülünür.
Zühd misyonlarını, manevi hareketleri bilmeyenler, kanaat önderliğini ocakbaşı tavukçuluk zannedenlerin bu soruyu sormasını anlarım. Yadırgamam da.
Lakin; suret-i haktan görünüp de 'Tam yerine geldi, yumruğu çaktık' fırsatçılarına da izninizle birkaç şey söylemek isterim. Bir kere bıraksınlar bu 'Dost acı söyler, samimi şekilde uyarıyoruz' triplerini, kendileri de dahil kimse inanmıyor. Bir dost ancak, sana haksızlık edildiği dönemlerde -ve hatta- kendini riske atarak seni savunuyorsa, üstelik bunu ahbaplık/yarenlik için değil, hak ve hakikati savunmak adına yapmışsa, eleştirisi ciddiye alınır, samimi bulunur. Bugünlerde, 'Bittabi cemaat de şeffaflaşsın, araştırılsın, tartışılsın' diye suret-i haktan görünmeye çabalayanların 1999 saldırılarında lehte tek cümleleri var mıdır acaba? Yoksa 28 Şubat'ın 'koy bi kepçe de suyundan' kabilinden devamı olan 'Haziran Fırtınası' döneminde utanç verici bir suskunluk kaplamış mıydı hepsini?
Etyen Mahçupyan,
Nevval Sevindi gibi namuslu kalemler bedeli ne olursa olsun hak ve hakikati savunurken bambaşka endişeler mi
esir almıştı bu 'Dostlar'ı?
Hem
Allah aşkına bu şeffaflaşma geyiği nedir söyler misiniz?
Cemaatin okulları, kurum ve kuruluşları
yasa dışı, merdiven altı mı?
Denetimin,
kontrolün dışında mı?
Yok, kastınız 'sıradan insanlara
Fethullah Gülen testi yapılsın ise, o kısımla biraz 'Faşizm' ilgileniyor sanırım. Hem 'insanların inançlarına, düşüncelerine karışmak ayıptır artık' diyeceksiniz, sonra 'çıksın bu Fethullahçılar, şeffaf olsunlar' şeklinde hakkaniyetçilik oynayacaksınız!
Bakınız denemesi bedava. Bir tek hâkim/
yargıç çıksın, bir tanecik. Desin ki 'Evet, ben Fethullah Gülen'in fikirlerini beğeniyor ve değer veriyorum', sonra seyreyleyin bakalım akıbeti ne oluyor?
Zekeriya Öz'ün yetmiş yedi ceddi iğdiş edildi, en ufak bir bağlantı bulunsaydı, bırakınız meslek hayatı, normal hayatını bitirirlerdi. Ferhat Sarıkaya'nın okey oynarken taş çalıp çalmadığını bile kontrol ettiler sevgili okur!
Dost kostümü giyen fırsatçıları gördükçe "Dünya, yanlış rolleri oynayan insanların ortada dolaştıkları bir sahnedir." diyen
Oscar Wilde'a hak vermemek elde değil mamafih.