IMF'nin sonbahar toplantısı hafta sonunda Washington'da tamamlandı. Toplantılara 187
ülke ve kuruluştan 10 bin kişi katıldı. Toplantının ardından konuşan IMF Başkanı Dominique Strauss Kahn, bundan böyle küresel sistemik istikrara odaklanacaklarını belirtti.
Peki nedir küresel sistemik istikrar? IMF'ye göre, dünya ekonomisi toparlanıyor ama
zengin ülkelerin
finans kesiminde hâlâ kırılganlıklar sürüyor. Bu kırılganlıklar, küresel ekonomide potansiyel gerginliklerin kaynağını oluşturuyor.
Bu gerginlikler ancak ülkelerarası
işbirliğiyle giderilebilir. İşbirliği yapılacak en önemli konu ise ülkelerin korumacılık tedbirlerinden vazgeçmeleri. Özellikle zengin ülkeler aşırı korumacı tedbirlere yönelerek ithalata miktar ve değer sınırlaması getiriyor.
Döviz kurlarına aşırı biçimde değer kaybettirerek "kur savaşıyla" ihracata
destek ithalata zorluk çıkartıyorlar. Bu nedenle Doha ticaret görüşmelerinin hızla yenilenmesi ve sonuçlandırılması gerekiyor. Anlayacağınız dünya ekonomisinin düzelmesi için serbest ticaretin önündeki engellerin kalkması şart.
Peki nedir serbest ticaretin mantığı? Serbest ticaret yoluyla her ülke en
ucuza ürettiği malı satarak dünya ekonomisinde ihtisaslaşacak. Böylece en uygun kaynak dağılımı sağlanarak israf önlenecek. Ama serbest ticaretin bu şekilde işleyişi ortaya yeni problemler çıkartıyor. Ucuza üretilen mallar yerleşik
ekonomik sistemleri bozuyor. Eski uluslar parçalanıyor. Yerli imalat sanayisi dışarıdan ucuza gelen mallar nedeniyle kapanınca, ortaya pek çok yeni işsiz çıkıyor. Böylece
işçi ve sermayedar arasındaki sorunlar en uç noktalara varıyor.
Serbest ticaretin eski ulusları yıkıcı etkisi konusunda en çarpıcı değerlendirmeyi Karl Marx, 9 Ocak 1848'de yapmıştı. Marx, serbest ticaret sorunu üzerine yaptığı konuşmada "Serbest ticaret sistemi eski ulusları parçalar ve proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı uç noktalara iter. Tek sözcükte, serbest ticaret sistemi toplumsal devrimi hızlandırır. İşte yalnızca bu
devrimci anlamıyladır ki, baylar, ben serbest ticaretten yanayım" diyordu. Marx'ın 152 yıl önce yaptığı bu tespit günümüzde zengin ülkeleri korkutuyor.
Zengin ülkeler serbest ticareti savunur gibi gözüküyor ama uygulamada farklı davranıyor. Bu çifte standart yüzünden küresel ekonomi bir türlü dengesini bulamıyor. Daha geçen hafta
Amerikan yönetimi Çin mallarının ülkeye girişine karşı korumacı tedbirler almak için yaptığı yasal düzenlemeyi Temsilciler Meclisi'nden geçirdi.
Ayrıca ihracatta avantaj, ithalatta engelleme yapmak için gevşek para
politikası sinyalini verip doların değerini düşürmeye başladı.
Japonya keza kendi parasının değerini düşürüp mallarına
rekabet gücü kazanmak amacıyla Japon yenine sürekli müdahale kararı aldı. AB de korumacı tedbirleri sürdürmeye ısrarla devam ediyor.
Peki zengin ülkeler, dünya ekonomisinin sistemik istikrarını bozan bu korumacı tedbirleri niye alıyorlar? Korumacı tedbirlerle kendi imalat sanayilerini koruyamadıkları takdirde, Marx'ın ileri sürdüğü gibi parçalanabilirler. Çünkü Çin'den, Hindistan'dan ve diğer gelişmekte olan ülkelerden gelen ucuz mallar korumacı politika uygulamadıkları takdirde Amerika'yı, Avrupa'yı ve
Japonya'yı parçalayacak. Anlayacağınız Marx bu kez de serbest ticaret kehanetiyle zenginleri korkutmaya devam ediyor.