Türkiye mozaiğinin farklı
renklerinin ortak değerlerini bulmaya çalışırken, birileri de "Biz Beyaz Türkleriz" diye fırladılar ortaya.
Bunları tahlil etmeye çalışanlardan
Fehmi Koru, Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı Yeni Şafak'taki yazısında şu yorumu seslendirdi:
"...Kendilerini 'Beyaz Türk' sanan tipler başkalarından ayrılmak için üstünlük noktaları bulmak zorundalar. Bazısı 'şarap uzmanı' kesiliyor, bazısı farklılığıyla dikkat çekmek için resmiyet kokan davetlere bile kırmızı pantolon veya sapsarı tişörtlerle gidiyor, bir bölümü 'arya' meraklısı olduğunu ilân ediyor..."
Reha Muhtar da Vatan'daki köşesinde Koçları ve Sabancıları hatırlatarak, şu uyarıda bulundu kendilerini "Beyaz Türkler" olarak sunanlara:
"Hadi onlar zenginleştikten ve globalleştikten sonra iki kuşaktır bir Beyaz Türk aidiyeti kazanmaya başladılar, peki kendilerine Beyaz Türk ideologu sıfatı veren zevat nereden edindi bu muhteşem kültürel birikimi?.."
Kendilerini toplumun ayrıcalıklı kesimi olarak sunmaya çalışan bu çakma asilleri fazla ciddiye almak aslında ne kadar doğrudur, bilemiyorum.
Ancak bunlara özenen daha alt düzeydeki çakmalar da var devrede...
İlhamın kaynağı
Türkiye'de "Biz Beyaz Türkleriz" diye fırlayanlar acaba ilhamlarını nereden aldılar?
Avrupa'nın "Mavi kanlıları"nı, Amerika'nın "WASP"larını,
Japonya'nın "Daimyoları" nı falan biliyoruz.
Ancak bütün bunların gerisinde tarihsel ve sosyolojik süreçler var.
Örneğin "Mavi Kanlı" (Sangre Azul) kavramını İspanyollar geçmişlerindeki Endülüs Emevi dönemini unutturmak için üretmişler.
O dönemden kalma genlerinin bulunmadığını vurgulamak için kökenlerinin
Kuzey Avrupa'nın Vizigot beyazlarından kaynaklandığını, Emeviler'den kalma Araplıklarının olmadığını ileri sürmüşler. Açık renkli tenlerinde
mavi kan damarlarının göründüğünü söyleyerek "Sangre Azul" kavramını sözlüklere yerleştirmişler.
İngiliz seçkinleri de tarlalarda güneş altında çalışarak tenleri kararan köylülerden kendilerini ayırmak için bu kavramı "Mavi kanlı" (Blue Blood) şeklinde dillerine aktarmışlar.
ABD ve Japonya
Amerika'da da "Beyaz-Anglo Sakson-Protestan" olanları ifade etmek için "WASP" (White-Anglo Saxon-Protestant) kavramı üretilmiş.
Bu WASP'lar bir döneme kadar seçkin üniversitelere, ABD Dışişleri'ne
egemen olmuşlar. Yahudiler, Katolikler, Hispanikler ve Siyah derililer "
Merkez"e sokulmamış.
Japonya'da reformcu İmparator Meji 1860'larda içinde samurailerin de bulunduğu feodal statüler kompleksini (Daimyo) lağvedip beş rütbeli imtiyazlılar modeli olan "Kazouku" yu getirdi.
Ama bu da 2'nci Dünya Savaşı ile buharlaştı.
Osmanlı'da da mesela Padişah Abdülmecid, o döneme kadar sahiplerin
e devlet katında özel statü kazandıran verilmiş bütün nişanları toplattırdı.
Bütün bunlar tarih denilen sürecin yapraklarını oluşturan öykülerdir.
2010 yılında bu yapraklara "Beyaz Türkler" in girme çabaları gelecek kuşaklarda bu tarihi okuyanları tabii ki güldürecektir.
Renk değişimi
Bu tür arayışlar, kendilerini boşlukta hisseden, bütün öngörüleri yanlış çıkan, görgüsüzlüğü moda, kalitesizliği pop-kültür, terbiyesizliği açık sözlülük,
halk düşmanlığını modernlik, darbeciliği Kemalizm biçiminde algılayanların fantezileri olmaktan öteye geçemez.
Bu tür "Beyaz Türkler"in renkleri her yanılgılarında "Mosmor"a dönüşür.
Olayı bir fıkra ile noktalayalım.
Ruh doktoruna giden adam "Bende galiba aşağılık kompleksi" var diye dert yanmış.
Doktor onu uzun uzun dinleyip sorgulamış.
Sonra "Bir iyi bir de kötü haberim var size" demiş.
Arkasından teşhisini açıklamış:
- İyi haber şu... Sizde aşağılık kompleksi yok... Kötü haber ise, siz doğrudan aşağılıksınız...
SABAH