'Protokol ayıbına sabrettim'


Birçok güzelliğimiz gibi, çelişkilerimiz de sınırların dışından daha iyi görünüyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi kürsüsündeki Hayrünnisa Gül fotoğrafı, herhalde bu çelişkili halimizi gösteren en çarpıcı kareydi. Cumhurbaşkanı Gül'ün eşi, 47 ülkenin üye olduğu bu platformda ilk kez konuşan first lady oldu. Konuşmanın içeriği ultra apolitikti. Milletvekili Lokman Ayva'nın hazırladığı, engelli çocukların eğitim haklarıyla ilgili raporun müzakeresi yapılırken, Hayrünnisa Hanım da öncülük ettiği "Eğitim her engeli aşar" girişimine dair tecrübelerini paylaştı. Tamamen siyaset dışı bir konu. Ama arka plana biraz bakınca, Avrupa Konseyi'ndeki Hayrünnisa Gül fotoğrafının taşıdığı siyasî anlamları görmemek imkânsızdı. Avrupa'nın demokrasi okulu olarak bilinen Avrupa Konseyi, Hanımefendi'nin yabancısı olmadığı bir platformdu. Önce, 10 yıl boyunca bu çatı altında Türkiye'yi temsil eden Abdullah Gül'ün eşi sıfatıyla burayı tanımıştı. Oğlu Mehmet daha 3 aylık bebekken, sosyal faaliyetlere katılmış; birçok dost edinmişti. Strasbourg'a doğru uçarken, "Heyecan var mı?" sorumuza verdiği cevap bu aşinalığı gösteriyordu: "Hiç yadırgamıy­orum, çok alışık olduğum için evimde hissediy­orum." Bayan Gül'ün konseyle ikinci teması, başörtüsü mağduriyeti nedeniyle bu örgüte bağlı AİHM'ye açtığı davaydı. Gerçi eşi Dışişleri bakanı olunca bu davayı geri çekmek zorunda kalmıştı ama 8 yıllık AK Parti iktidarında sorun çözülemediği gibi bu yüzden yaşadığı sorunlar hiç eksik olmamıştı. 2007'deki Köşk krizinin odağında başörtüsü nedeniyle kendisi vardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl başörtülü bir first lady'si olabilirdi? Detaylarını bildiğiniz muhtıra ve seçimlerin ardından nihayet Gül Köşk'e çıktı; ama başörtüsü sorunu Hayrünnisa Hanım'ın peşini bırakmadı. Esenboğa'daki cumhurbaşkanı karşılama töreninde, o zaman Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Aslan Güner'in Hayrünnisa Hanım'la karşılaşmamak için protokol sırasını terk etmesi, First Lady'nin yaşadığı dramın sadece bir örneğiydi. Bu insanlık dışı skandal karşısında neler hissettiğini sordum. Fazla açılmadı, şu kadarını söyledi: "Bun­ları dile ge­tirmek bile beni ra­hat­sız ediy­or. Hoş değil, artık bun­ları geride bırakalım. Artık çok yorul­duk, çok en­er­ji kay­bet­tik. Ben dile ge­tirmed­im. İçeride her şeye sabret­tim. Dile ge­tirsem ne kazanacağım. Buna sabred­er­sem, ileride Türkiye için fay­dalı ola­caksa, o za­man sabrediy­orum." Ülkemizde Meclis'e girmesine bile izin verilmeyen başörtülü birinin, Avrupa Konseyi kürsüsünde konuşması acı bir çelişkimiz değil mi? Demokrasi açısından hâlâ ciddi sorunları olan bir ülkenin vatandaşı olan Mevlüt Çavuşoğlu'nun AKPM'nin başkanı olması da normalleşme sancısı çeken ülkemizin başka bir çelişkisi değil mi? Bu arada, Bakanlar Komitesi'nin başkanlığı da kasımda Türkiye'ye geçiyor. Hayrünnisa Hanım'la diğer dış gezilerini de konuştuk. Ziyaretler içinde en çok Irak'tan etkilenmiş. Bağdat gezisini şöyle anlattı: "Ab­dul­lah Bey, 'Gelir misin?' diye sorunca, hemen 'evet' ded­im. Onlara moral vereceğini düşündüm. Ta­la­bani'nin eşi 'İlk misafirim­siniz. Çok cesur kadın­sınız.' de­di. Irak'a gi­den ilk first la­dy idim. Bom­baların al­tın­dasınız. Gece uyuya­madık. Kadere inanıyoruz, ko­rk­madım ama gece sık sık uyku­dan uyandığım­da 'neredey­im' ded­im. Sonra orada yaşayan çocuk­ları düşündüm. Ora­da çocuk ol­mak is­ter misiniz? Çocuk has­tanesi­ne gitmek iste­dim. Güven­lik açısın­dan uy­gun görülmedi. Dok­tor­ları gelip destek iste­di. 'Dok­tor­larınızı eğitim için Türkiye'ye gönderin.' ded­im. 'Gön­dere­mey­iz, gider­lerse geri gelme­zler.' dediler. Oradan çok üzgün döndüm." Bayan gazeteciler Hanımefendi'nin parmağındaki Ermeni usta Se­van Bıçakçı'nın İstanbul motifli yüzüğüne dikkat çekince, First Lady bundan anlamlı bir mesaj çıkardı: "Bizde sanatkar­lar hep Rum­'dur, Er­meni'­dir. Se­van'ı dünya­da tanı­mayan yok. Özel­lik­le yurt­dışı­na giderken tak­maya özen gös­teriy­orum. Bu biz­im çeşitliliğimiz, güzel­liğimiz." Bunun üzerine ben de farklılıklara saygı konusunda bir öneride bulundum. Her ilde şehit ailelerini, çocuk yuvalarını ziyaret ettiği gibi, Hanımefendi hayat tarzı endişesi taşıyan ailelere de gidebilir miydi? Cevabı şöyle oldu: "Bunu hiç an­layamıy­orum. Nasıl böyle bir duyguya kapılıy­or in­san­lar? Yan­lış bir duygu. Em­pati yap­malıyız. Kimse kim­senin hay­at tarzı­na karışa­maz. Herkesin özeli var."
<< Önceki Haber 'Protokol ayıbına sabrettim' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER