Yıllar önceydi. Bir büyük medya grubunun
yönetici ve yazarlarını
yabancı konuklarla buluşturan bir kahvaltıya davetliydim. Herkes bir şeyler söyledikten sonra gözler bana çevrildiğinde, biraz önce anlatılanların bazısına
itiraz eden görüşler serdettim. Bir ara kendimden geçip "Bakıyorum da 'Onlarla benim aramda ne gibi bir fark var?' diye merak ediyorsunuz; onlar Beyaz Türk" deyivermişim...
Arada, kahvaltıya evsahipliği yapan hanımın kulağıma eğilip, "Ne demek o? İzmirli ve Rumeli kökenli değil misiniz? Üstelik kendinizi bir başka dilde de ifade ediyorsunuz. Siz de bizdensiniz..." dediğini iyi hatırlıyorum.
Kendisine, "Estağfurullah" diye mukabele etmiştim.
Son zamanlarda çıkan 'beyaz Türk' odaklı yazıları büyük bir keyifle okuyorum. İzmir'in Kahramanlar mahallesinde yetişmiş,
matbaa işçisi bir babanın oğlu olan yazar, 'beyaz Türk' cüppesini üzerine çekmekle yetinmemiş, başka kimlerin 'beyaz' olduğuna da yazılarıyla karar veriyor.
Bakın bakalım onun yaptığı tanıma göre 'beyaz Türk' kimmiş:
"Beyaz Türk, çağdaş insandır. Yüzü Batı'ya, vicdanı 'hukuka' çevrilidir. Gönlündeki ilk üç madde, mevcut Anayasa'nın girişindeki maddelerdir. / Beyaz Türk,
Cumhuriyet ilkeleri ile büyümüştür. Atatürk'ü fanatikçe seveni de vardır, ona her dönem çağdaş anlamlar yükleyerek seveni de. Ortak özelliği ise, Atatürk'ün kişiliğine dokunulmasından hazzetmemesidir. / Beyaz Türk'ün çocuğu 'biat' değil, 'itiraz' kültürü ile büyür. Aile kültürü,
aile bağı, 'Babaya sorgusuz sualsiz itaat' manasına asla gelmez."
Devam ediyor: "Beyaz Türk'ün 'inançla' sorunu yoktur. Ama 'dini fanatizm' onun mahallesinde makbul değildir. O nedenle, dini fanatizmi görünce, lâikliği de fanatik biçimde yorumlamaya başlar. / Beyaz Türk'ün beş
vakit namaz kılanı, hacca gideni de vardır, kılmayanı, gitmeyeni de. Çoğu cuma namazını kaçırmaz, ramazanı hiç unutmaz. / Beyaz Türk namaz kılsa da, çoğu çocuğuna 'İlle de namaz kıl', kızına 'Başını ört' demez. / Beyaz Türk, 'türbana' da bu gözlükle bakar.
Başörtüsü ile sorunu yoktur, ama türbanla vardır. / Zaman Beyaz Türk'ü de dönüştürür. Artık türbana daha hoşgörülüdür. Ama onu, 'İslam'ın şartı' değil, 'kişisel
özgürlük' açısından görmek ister."
Çoktan rahmeli olmuş babası Şükrü Bey sağ olsaydı, "Afferin oğlum, beni ne güzel
tarif etmişsin" derdi.
Her fırsatta 'sosyolog' olduğunu belirten yazar, herhalde kendisiyle başlayan bir sosyolojik kategori tanımı yapmıyordur. Aksi halde ondan 'beyazlaştırılmış Türk' diye söz etmemiz gerekirdi.
Kimseyi küçümsemiyorum. Ancak 'beyaz Türk' kavramına kendilerini fena halde kaptıranların neredeyse hepsinin, o kavramı gerçekten hak eden çok az sayıdaki '
mavi kanlılar' tarafından evlerde ve kulüplerde mizah konusu yapıldığına adım gibi eminim.
Neredeyse hepsi
Michael Jackson ne kadar beyaz idiyse o kadar beyaz çünkü. Siyahi Jackson'un beyazlara özenip derisinin rengini açtıracak bir
tedavi gördüğü söylenirdi, cildindeki bozulmanın ciddi bir hastalık sonucu olduğunu ölümünden sonra öğrenebildik.
Ülkemizin bazı ünlü 'beyaz Türk'leri bu sonradan olma durumlarını özentiye mi, yoksa vahim bir hastalığa mı borçlular, bunu herhalde zamanla öğreneceğiz.
Eskiler böyle durumlarda "Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş" derlerdi. Civciv bu, beğense de beğenmese de içine doğduğu şartları kabullenmek zorunda; kendilerini 'beyaz Türk' sanan tipler için böyle bir durum da söz konusu olamıyor. Başkalarından ayrılmak için başka üstünlük noktaları bulmak zorundalar. Bazısı 'şarap uzmanı' kesiliyor, bazısı farklılığıyla dikkat çekmek için resmiyet kokan davetlere bile kırmızı pantolon veya sapsarı tişörtlerle gidiyor, bir bölümü 'arya' meraklısı olduğunu ilân ediyor...
Bunların hepsini birden yapan da var.
Hem hepsini birden yapıyor, hem de kimin 'beyaz Türk' olduğuna dair sınırlarını kendisinin belirlediği tanımlar uydurup kabuğunu beğenmeyen başkalarına da taklitle kendisi gibi olma imkânını bahşediyor.
Tek bir kişiden bahseder gibiyim, ama etrafınıza baktığınızda ne kadar kalabalık olduklarını sizler de göreceksiniz. Bunlardan iyi bildiğim biri, yıllar sonra ailesinin
siyah başörtülü kadın üyelerinin fotoğrafını sütununda yayımlasa bile, doğduğu büyüdüğü kente gittiğinde annesinin evinde kalmak yerine beş yıldızlı oteli
tercih ederdi.
Yumurtadan çıkan
civcivin kabuğunu beğenmemesi gibi, 'beyaz Türk' olma raconunun öyle gerektirdiği düşüncesiyle herhalde...
Son zamanlarda 'beyaz Türk' konusuna fena taktım. Birkaç 'Kulis' daha çıkarsa hiç şaşırmayın.