Ferit Edgü ağabeyimiz, ellili yılların "umut vaadeden" gençlerinden biriydi... Bunlar Beyoğlu'nda, Baylan Pastanesi'nde
merhum Attila İlhan'ın çevresinde toplanıyorlar, yapay bir "
Paris kahvehanesi" havası yaratmaya ve yaşamaya çalışıyorlardı. Bir diğer mekânları, Akademi kantini. (O atmosferin ucuna yetiştim, bir köşede saz çalanlar, bir köşede konyak içenler, bir köşede esrar çekenler...)
Alafranga olmaya çalışan bir adamdı, o yılların modası "egzistansiyalizme" koşulmuştu. (Bilmez miyim? Bacak kadar çocuktuk, Galatasaray'da harıl harıl, çoğu satırlarını da anlamadan Jean-Paul Sartre ve Albert Camus okurduk, ama ne Falih Rıfkı bilirdik ne Refik
Halit.)
Varoluşçuluğu bunalım sanıp kendilerince bir "bunalım edebiyatı" tutturdular.
Halk mı? Halkla falan ilgileri yoktu,
küçük ve dar bir çevrenin adamı oldular.
Bu gibi yazarlarımız, varoluşçuluk modası geçince altmışlı yıllarda da sosyalizme "meylettiler"...
Hiçbir zaman sosyalist falan değillerdi ama o dönemde "geçer akça" oydu. Öyle görünmek gerekiyordu. Bu arada
sınıf değiştirmişler, para da kazanmışlardı (reklamcılık yapıyorlardı), büsbütün boşlukta kaldılar.
Fakat o dönemi bilen bilir, sosyalist olmamak adeta yasaktı!
Sol, siyasi iktidarı elde edemeyince "sanat dünyasında" dikta kurmuştu! (Haksız mıyım
Hilmi Yavuz?) Yürek isterdi karşı çıkmaya, ya da en azından kıyısında durmaya...
Nitekim, Enis Batur taa 1978 yılında, o sıralar çıkarmakta olduğu bir dergide büyük bir cesaretle "Marksist olmadığını" açıklayınca edebiyat çevrelerinde şok dalgası yarattı. (Canına okuyacaklar, kemiğini sıyıracaklardı ama 12
Eylül geldi yetişti...)
Yetmişli yılların sonlarına doğru bile kolay değildi bu tavır.
Ferit Edgü de askerliğini yaptığı
Hakkâri köylerini anlatan bir
roman yazdı, beğenilmedi.
Çünkü romanda "emekçi
halkın nasıl kurtulacağını" anlatmamıştı...
Şimdi, yaşlılığında, bütün bunlara kıs kıs gülse gerektir.
Geçen gün bir laf etmiş: "Türk aydını birey olamadığı için özgürleşemedi"...
Yavaş yavaş oluyor Ferit ağabey.
Okuyucu da yavaş yavaş birey oluyor.
Çünkü Türk kapitalizmi gelişiyor. Burjuva gibi burjuva da daha yeni yeni uç gösterdi...
Ağabey, bizim kaderimiz geri bir ülkede doğmak ve hayatımızın büyük bölümünü "geçiş döneminde" geçirmek oldu. Erken geldik, artık ufak ufak da gidiyoruz işte...
Bugün gençliğe her alanda sağlanan olanakların onda biri o zamanlar bize sunulsaydı...
Sözgelimi, sen de 1936 doğumlu olacağına 1986 doğumlu olsaydın...