Düşmanı, rakibi ya da muarızı değilim... Kılıçdaroğlu’nun samimiyetle bir şeyler yapmaya çalıştığına inanıyorum.
Fakat şöyle bir sorun var:
Kılıçdaroğlu ne yaptığını bilmiyor.
Bazen ne yapmadığını ya da yapamadığını da bilmiyor.
Başörtüsü konusunda çözüm üretmeye çalışıyor, “
açılım” sayılabilecek laflar ediyor... Gerçi şu ana kadar “oy verin görürsünüz” ya da “arkadaşlar üzerinde çalışıyor” dışında somut bir şey önermiş değil ama ne yaptığını bilmediği için, ortaya “
Sencer Ayata formülü” türünden gülünçlükler çıkıyor.
En çok da ne yapmadığını bilmiyor.
Mesela, 35. madenin iyileştirilmesini istemişti.
Hatta “arkadaşlar olarak” hazırladıkları iyileştirme metnini sunmuştu TBMM’ye...
Keşke sunmasaymış...
Eski
35. madde “koruma kollama”yı soyut gerekçelere bağlıyordu.
Kılıçdaroğlu’nun maddesi “koruma kollama”nın gerekçesini iyice somutlaştırıyordu ve “postmodern darbeler çağını” başlatıyordu.
Bu madde yürürlük kazansaydı, Kılıçdaroğlu ne yapmamış olacaktı?
Hiç...
Referandumdan sonra da, birden “anayasa yapma sevdası” depreşti ve daha önce kapıyı suratına çarptığı hükümeti “derhal ve acil bir anayasa” için sıkıştırmaya başladı.
Farklı olarak ne öneriyordu Kılıçdaroğlu?
Eski mutlu günlerde olduğu gibi, “yasama”yla “yürütme” arasında takoz olacak, icabı halinde
Anayasa Mahkemesi’nin “denetim” işlevini görecek Senato uygulamasına yeniden dönülmesini...
Biliyorsunuz, Senato, 27
Mayıs darbecilerinin bir kazığıydı.
Eski darbecileri tutup tutup Senatör yapıyorlardı.
Kalan kontenjanı da siyasi partilerden seçilip gelen üyeler dolduruyordu.
Kenan
Evren, işsiz darbeciler “ekmek kapısı” olan ve aynı zamanda parlamento üstü siyasi erk işlevi gören Senato’yu kaldırdı, “denetim mekanizmasını”
tahkim etmek için de Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini artırdı.
Peki, diyelim ki Kılıçdaroğlu’nun dileği gerçekleşti...
Derhal ve acil anayasayla birlikte “Senato” uygulamasına dönüldü...
Senato çoğunluğunu “AK Partili”
senatörler oluşturdu... Seçim bu. Belli mi olur!
Sunulan her değişiklikte
iktidar partisi lehinde kararlar çıkmaya başladı...
Bu durumda Kılıçdaroğlu ne yapmamış olacaktı?
Hiç...
Hadi ne yaptığını bilmiyor... Bir insan ne yapmadığını da bilmez mi?
Daha önce de yazmıştım:
Kılıçdaroğlu bir “iyi niyet” gösterisinde bulundu ve fi tarihinde,
ODTÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü’nde müdürlük yaparken başörtülü öğrencileri okula almayarak bu sorunu “kökünden” halleden
CHP Bilim Platformu Başkanı Prof. Dr. Sencer Ayata’yı başörtüsü sorununa çözüm üretmekle görevlendirdi.
Koca
profesör de yemedi, içmedi, “saçın bir bölümünü” gösterecek yeni bir baş
bağlama biçimi
icat ederek, ilgili makamların istifadesine sundu.
Kılıçdaroğlu’nun “bu işi biz çözeriz, şu an arkadaşlar üzerinde çalışıyor” dediği çalışma bu işte...
Madem “saç görme heveslilerinin” merakını tatmin edeceklerdi, keşke bu işi “arkadaşlara” değil de,
Neslihan Yargıcı’ya ya da Cemil İpekçi’ye
havale etselerdi.
İpekçi ve Yargıcı “
yandaş”tır, kabul görmeyebilir...
Bir “Sencer
Moda Evi” kurabilirler... Afiş asacak para bulamayan partiye de
ek gelir kapısı açılmış olur...