13 yıl geriye gidelim. 28
Şubat dönemine.
Üniversitelerdeki öğrenci sayısından fazlası dışarıda kapıların önündeydi.
İçeri alınmayanlar, alınmayanlara
destek için okula girmeyenler..
Ve binlerce öğrencinin hep birlikte “dünya yerinden oynar YÖK’ten adam çıksa” diye tempo tutup slogan atmaları.
Kendi gençliğini üniversitelere sokmamayı başarı kabul eden, bunu yaparak
Cumhuriyeti, laikliği ve sistemi koruduğunu düşünen kıt zekalı yöneticiler yüzünden heba olup gitti yıllar.
Okula alınmayan bu öğrencilerin aralarına sokulan provokatörler sayesinde de ülkedeki gerilimin şartları olgunlaştırıldı.
Öğrencileri okullarına sokmayan
yasakçı zihniyet içerde, onların maşası olan fitne fesatlar dışarıda ülkeyi tam bir
kaos ortamına sürüklediler.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir kurumunun yaptığı sınavı kazanıp üniversite kapısına gelen kızları, başörtülü oldukları gerekçesiyle içeri almadılar.
Üniversite kapılarına ikna odaları kurdular, on binlerce genci buralarda sorguladılar.
Daha yeni reşit olmuş bir sürü çocuk, devletle ilk tanışmalarını yasakçı zihniyetin huzurunda yaptı.
Devletin her vatandaşa anayasal bir hak olarak verdiği eğitim
öğretim hakkını zorbalıkla milletin evlatlarının elinden aldılar.
Üniversiteye; öğrencileri başörtüsü sakal vesaire gibi sebeplerle sokmamak
kanun tanımazlığın ve zorbalığın en bariz örneğiydi.
Yıllarca uygulandı bu zorbalık.
Şimdi aynı zorbalığı sürdürmeye çalışan zihniyete, YÖK sadece kanunları hatırlattı.
Buranın bir devlet olduğunu, bir cumhuriyet olduğunu, bu ülkede vatandaşlara muamele ederken kanunların baz alınması gerektiğini hatırlattı.
YÖK başka hiçbir şey yapmadı.
YÖK; iddia edildiği gibi üniversitelere yazılar gönderip bundan böyle başörtüsü serbesttir demedi.
Ya da; üniversite yönetimlerinin öğrencileri başörtüsüyle
derslere almak zorunda olduklarını ilan etmedi.
Peki YÖK ne dedi ?
YÖK; bugüne kadar aslında var olan fakat uygulanmayan bir yolu gösterdi.
YÖK; yöntem olarak bugüne kadar yapılan zorbalığı değil, işin medenice hal yolunu gösterdi.
YÖK; sınıftaki bir öğrenciyi “çık dışarı” diye dersten atamazsın dedi.
Sınıftaki bir öğrenciyi,
kıyafetin göz zevkimi bozuyor, dikkatimi dağıtıyor, ders anlatamıyorum diye sınıftan kovamazsın dedi.
YÖK; üniversiteyi kazanıp
okuma hakkını elde etmiş bir öğrenciyi kapıdan çeviremezsin dedi.
Öğrencinin okuluna girmesini; kaba, saba ve farklı yöntemlerle engelleyemezsin dedi.
YÖK; bugüne kadar yıllarca yapıldığının aksine, medeni ülkelere yakışan bir yol gösterdi.
Bir öğrencinin sınıfta uygunsuz kıyafetle bulunduğunu düşünen, tespit eden bir hocanın bununla ilgili
tutanak tutup, bunu idareye bildirmesi gerektiğini ve o öğrenciye verilecek bir ceza varsa bunu idarenin verebileceğini hatırlattı.
YÖK sadece, aslında olanı fakat uygulanmayanı hatırlattı.
Geçmiş yıllarda kılık kıyafet gibi sebeplerle öğrencileri okuldan uzaklaştıran yasakçı zihniyet YÖK’e de hakim olduğu için, kimse olması gerekeni söylemiyordu.
Ve kanunsuz bir şekilde yıllardır, öğrenciler ya üniversite kapılarından çevriliyor ya da onur kırıcı uygulamalarla arkadaşlarının önünde derslerden çıkarılıyordu.
Şimdi gelinen bu noktadan sonra;
eğitim-öğretimin önündeki yasakçı engellerin kalkması için, siyasetin üzerine düşeni yapması ve ortadaki çarpık durumu değiştirmesi gerekiyor.
Üstelik bunun için yeni anayasayı beklemeye de gerek yok.
CHP sorunu çözmekte kararlıysa tam da konu tekrar tartışılmaya başlamışken, meclis de açılmışken, şekille şemalle uğraşmayı bırakıp, anlamsız modeller üretmek yerine fikri çözüm için adımını atmalı.
Zaten pratikte sorun çözülme aşamasına girdi.
CHP için şimdi samimiyet zamanı.
Kılıçdaroğlu’nun partisindeki o yasakçı, zorba, kanun tanımaz zihniyete
boyun eğmemesi ve bugün hala özgürlüklerin önünde engel olmaya kalkan ikna odası kurucusu milletvekillerine
kulak asmaması gerekiyor.
Yoksa; Kılıçdaroğlu’nun genelbaşkan olduğundan beri, bir atımlık barutu olan “başörtüsüne çözüm vaadi” partisindeki anlamsız polemikler yüzünden yakında elinde patlayacak.
[email protected]
twitter.com/aabdulkadiroglu