Hutbenin başında kıraat olunan âyet ve hâdislerden anlaşıldı ki, ekim başlangıcı olması hasebiyle Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nı idrak etmekteyiz!
Üşenmedim saydım; mahalli kurtuluş günleri hariç, tam 68 tane özel gün ve haftamız var.
Cuma namazlarında şöyle saded harici ve rutin dışına çıkan bir hutbe dinlemek için pek az şansımız kalıyor; sebebi mâlum; 52 haftanın şöyle okkalı bir yekûnu, "Bu haftayı nasıl anlamalıyız?" konusunda Diyanet'in hazırlayıp fotokopiyle çoğaltarak din görevlilerine ulaştırdığı beylik, heyecansız metinleri dinlemekle geçiyor.
Böyle bir hafta hiç olmasaydı ne eksilirdi deryâ-yı izzetimizden, bilemem. Özel hafta ilân etmeden belki bir mesele hakkında gerekli
zihin yoğunluğunu toparlayamayacak kadar dağınık ve şıpsevdi tabiatımıza bağlanabilir bu durum; ne var ki, bir meseleyi görünmez kılmak için aynı yola başvurmak da aynı kapıya çıkıyor bana göre. Kimse aldırış etmiyor yani.
Hutbede mevzû camilerden,
mescidlerden açılınca Efendimiz'in o güzel sözünü hatırladım; diyor ki: "Yeryüzü bana namazgâh ve sebeb-i tahâret kılındı. Bu itibarla, ümmetimden namaz vaktini idrak eden herkes; (bulunduğu yerde) namaz kılsın!" Mahalle camimizin imamı bu hâdisi zikretmedi; onun yerine mescidleri inşâ ve ihyâ eden kişileri öven âyet ve hadislerden bahsetti. Bu hadîs, Buhârî'nin Teyemmüm kitabında geçiyor, ilk bakışta doğrudan teyemmüm ile ilgili gibi görünüyor; nitekim, "Basmasa mübârek kademin rûy-i zemîne/ Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm" beyiti de bu nükteyi pek zarîf, pek Müslümanca bir edâ ile vurgulamaktadır. Ne var ki hadîsin asıl nüktesi yeryüzünün, bütün arzın mescid kılınmasıdır; böylece, husûsen Müslümanların tasarrufuna ayrılmış bir mekân olmaksızın kulluk borcumuzu, -
temiz olmak kaydıyla- her yerde yerine getirebiliyoruz.
Arz yuvarlağının namazgâh oluşu, insanın sadrını kozmik sınırlara doğru yükselten ve genişleten müthiş bir ifâdedir.
Aynı güne tesadüf etmesi itibâriyle tarihi Ani harabeleri içinde yer alan
Fethiye Camii'nde kim bilir kaç seneden beri ilk defa cuma namazı kılındığı haberi dikkat çekiciydi. 1986'da, askerî alan içinde kaldığı için rica-minnet özel izinle gezebildiğimiz Ani harabelerini gezmiş ve hayran olmuştum. Fethiye Camii'nde ilk cuma namazını Sultan Alparslan'ın kıldığı rivâyet ediliyor; sonuncusu ise Devlet Bahçeli'ye nasib oldu.
Allah kabul etsin.
Kültür Bakanlığı'nın özel izniyle gerçekleşen bu cuma namazının görüntülerinde yadırgadığım tek şey, ön saftan daha önde, yani minberle mihrab arasına mevzilenmiş foto muhabirlerinin, ilk
sünnet kılınırken şakır şukur çalışmaları oldu. Anladık ilginçtir, anladık bir siyasi liderin namaz esnasındaki görüntüsü daima haber değeri taşır ama ilk safın önüne âdeta basın tribünü kurarak fotoğraf çekilmesine kolaylık sağlandığı hissi uyandırılırsa işin ihlâsı kaçar. Nitekim kaçtı gitti, nerede ihlâs?
Benim şahsî tahminim, Sayın Bahçeli'nin, Fethiye Camii'nin içinde fotoğraf çekilmesine izin vermeyeceği istikametinde idi. O yüzden biraz şaşırdım açıkçası; halbuki aynı Bahçeli,
Ramazan Bayramı namazından sonra Başbakan'ın parti otobüsünden oradakilere konuşma yapmasını haklı olarak eleştirmişti.
Namazgâh civarında siyâsî eylemde bulunmak ne Başbakan'a ne de Bahçeli'ye yakışıyor; durum gösteriyor ki,
Numan Kurtulmuş'un yeni parti kuracağı haberiyle birlikte önümüzdeki aylarda merkez sağda pabuç fiyatları hızla yükselecektir.