Hay
Allah, demek 'halkın mukavemetini artırmak için' her şey mübahmış ve gerekirse 'düşmana mal edilerek bazı değerlere
sabotaj' da yapılabilirmiş... Bu iddianın sahibi örnek de veriyor: "Meselâ bir cami yakılır. Kıbrıs'ta biz bunu yaptık, bir
cami yaktık..."
Biraz dağınık cümleyi tam sahibinin ağzından çıktığı biçimiyle yazayım isterseniz: "Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Meselâ bir cami yakılır. Kıbrıs'ta biz bunu yaptık. Bir cami yaktık..."
Aslında bu yazıyı burada sonlandırmam lâzım; bundan sonra yazılacak her şey yukarıdaki
itirafın etkisini azaltacaktır çünkü...
Etkiyi büyüten, sözlerin sahibi olan kişinin kimliği:
Org. Sabri
Yirmibeşoğlu...
Harp Okulu (1948) ve Kara Harp Akademisi (1957) mezunu Yirmibeşoğlu 1990 yılında Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri iken kadrosuzluk sebebiyle
emekli oldu. Kendisinden "
Askerlik hayatı boyunca en önemli üst düzey karargâh ve
komutanlık görevlerinde bulunması, yaşanılan olayları daha geniş bakış açılarından
izleme olanağı verdi" diye söz edilen bir asker o...
Kıbrıs'ta bulunduğu biliniyor.
İzmir, Napoli ve Brüksel'deki karargâhlarında görev yaptığı için bir NATO subayı aynı zamanda. Ancak esas ilgi alanı, uzun yıllarını geçirdiği
Özel Harp Dairesi Org. Yirmibeşoğlu'nun...
Sizin anlayacağınız "Kıbrıs'ta bir cami yaktık" derken veya daha önce "6-7
Eylül (1955) olayları muhteşem bir özel harp operasyonuydu" tespitinde bulunurken, kendisinin görevi sırasında yaptığı bir gözlemi aktarmıyor, kurumsal olarak arşivine
vakıf olduğu bir birimin tarihine ışık tutmuş oluyor...
Yıllar önce bir vesileyle
Hürriyet gazetesini ziyaret ettiğinde karşısına çıkan gazeteci Fatih Güllapoğlu'na, "6-7 Eylül olayı muhteşem bir özel harp operasyonudur" dediğini sonradan inkâr etmişti Org. Yirmibeşoğlu; "Ben o sırada
küçük bir subaydım, Özel Harp Dairesi'yle bir ilişkim olmamıştı, o zaman öyle bir daire de yoktu zaten" sözleriyle... Şimdi, "Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi cami de bombalanır" itirafıyla birlikte o sözlerine de sahip çıkmış oldu emekli komutan...
Söylemiş, ama akademik düzeyde söylemiş: "
Gazeteci, bana, 'Bu olay neden yapıldı?' diye sordu, ben de ona akademik düzeyde konuştum ve 'Şunun için yapılır' dedim."
"Savaşta düşman üzerine 'Allah, Allah' diyerek hücum eden
Mehmetçik cami bombalayacak ha?" diye soran komutanın kulaklarını çınlatıyor konuya değinen herkes...
İşin ilginç yanı şu: Org. Yirmibeşoğlu 'kitaplı' askerlerden; yaşadıklarını 'Askeri ve Siyasi Anılarım' adıyla kitaplaştırmıştı (1999, Kastaş Yayınları). İki cilt halinde yayımlanan anılarında bu konulara hiç girmiyor...
Anılarında (2.
Cilt, s. 251) MGK Genel Sekreteriyken basınla bir buluşmasını anlatıyor Org. Yirmibeşoğlu. "Bir çok aydın geçinen insanlar
Kürt konusunda bilgiçlik taslayarak,
insan hakları,
demokratikleşme adı altında Kürtçülüğün savunucusu haline gelmişlerdi" tespiti sonrasında yapılmış toplantı. Paşa, "Cumhurbaşkanı
Özal'a basın patronları ve onların arzu ettikleri yazarları ile bir toplantı yapmayı
teklif ettim" diye anlatıyor durumu.
Özal'ın uygun görmesiyle patron olarak
Aydın Doğan, Kemal Ilıcak ve
Asil Nadir çağrılmış;
Nazlı Ilıcak, Rahmi Turan ve Hasan Cemal'i ismen hatırladığı birçok
köşe yazarı da katılmış toplantıya... Paşa, "Kuva-yı Milliye basını olmanız gerekir" demiş katılanlara...
Niyetini kitabında şöyle açıklıyor Org. Yirmibeşoğlu: "Kanla ve gözyaşıyla kurulmuş
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeline içten ve dıştan
dinamit koymaya çalışılan bir dönemde
siyasi partiler oy getirisini artıracak ve basın tirajını yükseltecek diye devletin gücünü zayıflatacak tutum ve davranış içine girmemelidir herhalde."
Herhalde.
'Siyasi partiler' genellemesi altında, Paşa, SHP'nin 1990'da yayımlanan '
Güneydoğu Raporu'nu eleştiriyor, "Hem Güneydoğu halkına göz kırpıyor, hem de PKK'nın güçlenmesine ortam yaratıyordu" sözleriyle...
Aynı toplantıda, Cumhurbaşkanı Özal, "Benim teyzem de Kürt" demiş ve Kürt-Türk yakınlığından bahsetmiş. Hiç hoşuna gitmemiş Org. Yirmibeşoğlu'nun bu sözler... "Cumhurbaşkanına 'basının bu toplantıyı yayımlamamasını' söyledim" diye not düşüyor çünkü.
Görüyorsunuz, hayli açık sözlü bir emekli asker var karşımızda; ancak yüzlerce sayfalık anılar kitabında, konu 6-7 Eylül olaylarına ve Kıbrıs'a da geldiği halde, sonradan itiraf ettiği gerçekleri okurlarından saklamasını anlamakta zorlanıyorum.
İnsan anı kitabı yazar da, bilgisi dahilinde olan bu tür olayları kaydetmez mi?
Org. Yirmibeşoğlu ile yakın tarihimiz üzerine bir TV programı iyi gider...