Referanduma gidilirken "Bin kere
evet" başlıklı bir yazı yazdım. (31
Ağustos) Özetle şunları söyledim: Referandumdan "evet" çıkarsa
sivil ve demokratik anayasa lehinde bir çoğunluk olduğu görülecek, bireysel özgürlükler yanında dinsel ve etnik kimliklerin serbestçe ifadesini ve yaşanmasını güven altına alacak yeni anayasa için
kampanya başlayacak...
Anamuhalefet partisi
CHP kendine çeki düzen vermek,
vesayet düzeni ile olan bağlarını koparmak durumunda kalacak... AKP hükümeti üzerinde BDP ile konuşarak
Kürt sorununu çözmesi,
PKK şiddetine son vermesi için
toplumdan gelen
baskı büyük ölçüde artacak...
Referandumdan çıkan çok güçlü "evet" mesajı, beklentilerin kısa sürede gündeme girmesine yol açtı.
Başbakan Erdoğan, siyasi ve sivil toplumu önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere kadar yeni anayasa için hazırlığa çağırırken, referanduma kadar 12
Eylül anayasasına sahip çıkar konumdaki CHP, şimdi yeni anayasa için seçimleri beklemeye gerek olmadığını savunuyor. Ve hepsinden önemlisi hükümet, Kürt sorununun çözülmesi ve PKK şiddetinin son bulması için şimdi her zamandan daha kararlı görünüyor.
Şimdi
Türkiye belki, iç barışa hiç olmadığı kadar yakın. Geride bıraktığımız haftanın
silahların susması umudunu
doğuran başdöndürücü gelişmeleriyle ilgili (çoğunlukla
Taraf gazetesinde yer alan haberler) şunlar oldu: PKK "yaşanan bazı gelişmeleri ve yeni durumları değerlendirmek üzere" tek-taraflı ateşkesi bir hafta süreyle uzattığını açıkladı... Doğu ve Güneydoğu'da sivil toplum örgütleri, hükümeti BDP ile görüşmeye çağırdı... (21 Eylül) Adalet ve İçişleri Bakanlıkları ile MİT,
Genelkurmay ve Jandarma'dan üst düzey yetkililerin İmralı'da hükümlü PKK lideri Abdullah
Öcalan ile görüştükleri; PKK'nın silah bırakmasının koşulları üzerinde konuşulduğu bildirildi... MİT Müsteşarı'nın ABD'de Başkan Obama'nın güvenlik danışmanlarıyla,
Bağdat Büyükelçisi'nin
Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud
Barzani ile PKK şiddetinin son bulmasına ilişkin görüşmeler yaptığı bildirildi... (23 Eylül)
Hükümetle görüşen BDP temsilcileri, yeni anayasa için hemen harekete geçilmesini istediler.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Kürt sorununu kan dökmeden çözme imkanı olduğunu söyledi. Taraflar
diyalogun süreceğini açıkladılar... (24 Eylül) Başbakan Erdoğan "Kan akmadığı müddetçe diyalog kapılarını açık tutarız..." dedi. (25 Eylül) Taraf'ın haberine göre,
Abdullah Öcalan'ın talimatı üzerine PKK militanları Türkiye topraklarından çekilmeye başladı... Başbakan Erdoğan Kürt sorununun çözümünde "siyasi affın da konuşulabileceğini" söyledi... "Ben Türkiyeliyim dediğim için yargılandım. Sonra
Genelkurmay Başkanı da bunu söyledi. Türkiye bunları aştı..." şeklinde konuştu. (26 Eylül) İçişleri Bakanı Beşir
Atalay, Erbil'de Barzani ve Başbakan Berham
Salih ile PKK'nın "sorunsuz çekilmesi" için yapılabilecekleri konuştu... (27 Eylül)
Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanı
Aysel Tuğluk, avukatı sıfatıyla İmralı'da Öcalan ile görüştükten sonra "eylemsizlik" kararının devam edeceği mesajıyla döndü. "Barışa yakın, daha yakınız..." dedi. (28 Eylül) Öcalan'ın Kandil'den eylemsizlik kararını Haziran'da yapılacak seçimlere kadar uzatmasını istediği bildirildi... (29 Eylül)
Evet, dün olduğu gibi yarın da barışı
kundaklama gayretlerine
tanık olabiliriz, ama Türkiye iç barışa daha önce hiç olmadığı kadar yakın görünüyor. Evet, bu noktaya 40 bin insanımız öldükten, tarifsiz acılar yaşandıktan sonra gelinebildi. Ama sonunda Kürt kimliğini inkar, zorla bastırma politikalarının iflas ettiği hemen herkesçe görüldü. Şiddetin şiddeti doğurduğu, sorunu şiddetle çözmenin mümkün olmadığı hemen herkesçe anlaşıldı. Bu noktaya gelmemizi, AKP hükümetinin iktidara gelmesinden itibaren, AB sürecinin sağladığı destekten de yararlanarak, devletten ve muhalefetten gelen bütün direnişlere rağmen uyguladığı, inkar politikalarını adım adım gerileten önlemlere borçlu olduğumuzu teslim etmeliyiz. Bu konuya devam edeceğim.