Yine bir alay not birikdi. Yazalım ki beşeriyet bî-behre kalmasın:
Mehmet Barlas sonradan görmelerin ne kadar poz kesseler bir yerden bunun belli olacağını belirtmek için Dîvân Edebiyâtından bir alıntı yaparak “Kenârın dilberi ne kadar uğraşsa nâzende olamaz” diye yazmış.
Murat Bardakçı ise haklı olarak alıntının yanlışlığına dikkati çekip Nâbî’nin o meşhur beytini ilk mısraıyla berâber zikretmiş:
“Bilen hak-i Sitanbul’dur rüsum-ı şive vü naz Kenarın dilberi
nazik de olsa nazenin olmaz”
Murat Bardakçı kusûra bakmasın ama Mehmet Barlas’ın yanlışını düzeltirken bu sefer ilk mısrâda kendi bir hatâya düşmüş. Orijinalinde “naz” ve “olmaz” zâten kâfiye değildir. O şiir AA - BA - CA vs. diye gider. Yâni her beytin sâdece ikinci mısraı ilk beyitle kâfiyelidir.
Beytin doğrusu ise şöyle:
“Bilen hâk-i Sitanbul’dur rüsûmu şîve vü nâzı, Kenârın dilberi nâzik de olsa nâzenîn olmaz.”
Neden derseniz, Bardakçınınki gibi söyleyince vezin (dört kere mefâîlün) bozuluyor.
Ben insanlığımı yapmış olayım da yine herkes bildiğini okusun!
Çünki ne demiş Kâmî:
“Güle gûşetdiremez nâfile bülbül inler, Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler?”
Yoksa Murathan Mungan’ın mıydı?
Yalan Rüzgârı
CHP “Lideri” K. Kılıçdaroğlu demiş ki “
Tüzük değiştirilmeli ama bunun için seçimden önce zaman yok.” Pişkinliğin derecesine bakınız! Seçimden önce yeni bir anayasa yapmak için zaman var. Ama tüzük için yok, öyle mi?
Ben bunlara samîmiyetsiz ve ikiyüzlü dediğim zaman gocunanlar oluyor. Halk bidon kafalı ya, ne söylesen yutar. Senin iki gün önce söylediğini ise nasıl olsa hatırlamaz!
Bunlar “tribünlere” oynamayı bile beceremiyor! Eski İstanbullular ne demek istediğimi anlayacaklardır, bunlar sâdece “Gazhâne tarafındaki tribünlere” oynuyorlar!
Aç
tavuk...
...kendini
arpa ambarında sanırmış. Fâtih Çekirge “
AK Parti-CHP koalisyonu olur mu?” diye sormuş.
Bilmem doğru bilmem yalan ama bâzıları aşırı mastürbasyonun sağlığa zararlı olduğunu söyler hep.
Bekir
Coşkun
Bu arkadaşımızın işden atılmasına dâir bir sürü şey yazıldı ama kimse daha aylar önce yazılmış olan en güzel şeyi hatırlamadı.
Emin Çölaşan “
Hürriyet”den atıldığı zaman
Bekir Coşkun dokunaklı ve acınaklı bir üslûbla meâlen şöyle demişdi:
“Biz ikimiz okyanusun ortasında
lastikden, şişirme (bak, burası doğru, şişirme! Y.A.) bir bot içinde bir hedefe doğru
kürek çekiyorduk. Sen gitdikden sonra ben artık (kendime yeni bir yer bulana kadar! Y.A.) küreklere tek başıma asılacağım, canım Kardeşim benim!”
Bunun üzerine Perihan Mağden yine meâlen, bence kendisini Pulitzer Mükâfâtı’na hak kazandıracak olan şu değerlendirmeyi yapmışdı: “Evet, okyanusun ortasında ve ufak bir lastik bot içinde kürek çekiyorsunuz ama o bot büyük bir transatlantiğin üst güvertesindeki
yüzme havuzu içinde bıcı bıcı yapıyor.”