Başbakan, Hıncal Uluç’u aramış. Konuşmuşlar. Başbakan, Hıncal’a iki çılgın projesini anlatmış
İstanbul için. Ama Hıncal, kesinlikle anlatmıyor bu iki çılgın projenin ne olduğunu. Bu projeleri Başbakan’ın televizyonda, canlı yayında açıklaması gerektiğini yazdı.
Şimdi biraz düşünelim.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş, bundan bir süre önce bir televizyon kanalında iki, son derece de çarpıcı projeden, laf arasında söz edip geçmişti. Ankara’daki eşe dosta ahbaba sorunca, biraz daha ayrıntı geldi:
1.
Teleferik Projesi:
Bu tasarıya göre Boğaz’ın
Avrupa ve
Anadolu yakaları teleferikle birleştirilecek. Ama bir değil, birden çok teleferikle! Örneğin Beşiktaş’dan dev vagonlara bineceksiniz, Üsküdar’da ineceksiniz. Bunun yanı sıra, Karaköy’deki teleferik vagonlarına atlayıp, şıp diye Kadıköy’e ayak basacaksınız. Bunlara ek olarak, örneğin, üç ayrı nokta daha seçin, toplam beş teleferik, İstanbul’un iki yakası arasında gidip gelecek.
2. Boğaz’da yapılacak dev adalar:
Şu sıralar, gerek İstanbul Belediyesi gerekse de İTÜ ve birkaç üniversite daha, Boğaz’da yapılacak yapay adalar üzerinde çalışmalarını bitirmek üzere.
Bu adalardan biri
Küçükçekmece kumsalının hemen dışında. Bu ada eğlence ve her türlü etkinliğin yapılabileceği dev bir
toprak parçası. Ama üzerlerinde yerleşim birimleri yok.
Kongre Merkezleri kurulacak; açık hava toplantıları için alanlar düzenlenecek, eğlence merkezleri hazırlanacak. Çocuklar için de Lunapark, go-cart pistleri, havuzlar oluşturulacak. Örneğin Dubai’daki adalar gibi ama onlar lüks villalarla bezenmiş; bizimkilerse salt eğlence ve etkinliklere yönelik olacak.
Adalardan bir diğeri de,
Maltepe ile
Kartal arasında yükselecek. Amaç, Küçükçekmece açıklarındaki adayla bir olacak.
Başbakan, Dubai’den dönerken, yanındakilere Dubai’nin ünlü Palmiye Adası’nın turizm ve eğlence merkezi olarak sağladığı katkıyı anlatmış. Başbakan “denizi doldurmak, yeni fırsatlar yaratıyor!” demiş başka da bir tek kelime etmemişti.
Lale Ada da bu iki projenin “Adalar” başlığı altında yerini alıyor, bana sorarsanız. Dubai’deki, “Palmiye Adası”nın yerine, Türkiye’yi uluslararası alanda simgeleyen laleyi temel alarak, Lale Ada’yı boğaza kondurmak, “çılgın projeler” başlığı altında yerini alır bence. Palmiyeye değil de laleye benzeyen, eğlence ve turizm merkezi olacak bu üçüncü adaysa, otellerle, yat limanıyla,
lokanta ve eğlence yerleriyle dolacak.
Bana Ankara’dan fısıldanan bu kadar. Doğru mu değil mi,
seçim öncesinde Başbakan bunları ayrıntılarıyla açıkladığında, hep birlikte görürüz.
Kılıçdaroğlu
CHP’nin oyu seçimlerde yüzde 40 olur demiş!
Reha Muhtar’ın yazısından alıyorum bu açıklamayı.
Vatan Gazetesi yazarlarıyla yaptığı bir söyleşide böyle bir açıklaması var CHP Genel Başkanı’nın. Taha
Erdem Bey ise, CHP oylarının yüzde 24 olabileceğini söylemişti; bugünkü durumu değerlendirdiğinde. Kılıçdaroğlu da bugüne bakıp yüzde 40’ı buluyor. “
Hayır” oylarının yüzde 42 olmasından yola çıkıyor. Yani yüzde 42’nin yüzde 40’ı genel seçimlerde CHP’ye oy verecek.
Şimdi, Taha Erdem Bey ve
referandum sonrası yayınlanan anketlere göre de
AK Parti oyları yüzde 42 olarak gösteriliyor. CHP oylarını alın AK Parti oylarına ekleyin, ediyor yüzde seksen, 82 değil mi? Peki, MHP oyları nerede? Gene anketlere göre yüzde 12-14 bandında. Bunu yazın; bir toplama daha yapın. Geldik yüzde 96’ya.
Bu
hesapca Saadet, BDP, DP, BBP, DSP ve bağımsızların toplamına yüzde 4 kalıyor. Ama anketler ve araştırmalar bu beş parti ve bağımsızların genel seçimlerde toplam yüzde 20 oy alacağını söylüyor. Yani ortaya yüzde 116 gibi bir garabet çıkıyor! Birilerinin kolları sıvayıp, sabit kalemin ucunu tükürükleyerek hesaba kitaba durması ya da
Önder Sav’ın kalemi kağıdı bırakıp, bir hesap makinesi alması gerek galiba!
Yahu biz mi Vakit’te yazıyoruz; Vakit bizde mi?!
HSYK Üyesi Ali
Suat Ertosun’la
Savcı Pircan
Barut Emre’yi arayıp açık açık soracağım: “Şamil, Ahmet, Mehmet,
Mustafa Karaalioğlu,
Eser Hoca,
Yağmur Bey, İbrahim, Mahir Bey, Mustafa Bey, Alin, ben hangi gazetede yazıyoruz? Lütfedip söyler misiniz?”
Çünkü HSYK üyesi
Ali Suat Ertosun, Vakit
Yazarı
Yener Dönmez’in bir yazısında
mağdur edildiği savıyla, hem Dönmez hem de
Vakit Gazetesi Yazıişleri Müdürü Ahmet Can Karahasanoğlu’yla ilgili suç duyurusunda bulunmuş! Ancak Savcı
Pircan Barut Emre, Yener’in yazısını Vakit Gazetesi’nden kaptığı gibi
Star Gazetesi’nin beşinci sayfasına yerleştirmiş: “Yaygın, süreli yayın yapan Star Gazetesi’nin suç tarihli baskısının beşinci sayfasında Yener Dönmez adı ve fotoğrafı altında...”
Sayın Savcım, bizde ne öyle bir yazı yayınlanmış ne de öyle bir yazar var. Bu nasıl bir
iddianame hazırlamak yahu?! Gazetenin adı Vakit; Star değil!! İddianamede Vakit Gazetesi’nin adı bile geçmiyor! Sonra V-a-k-i-t beş harfli; S-t-a-r dört harfli. Arada sayılamayacak kadar çok fark var!
Şimdi, zamanında birçok kişi HSYK’yı eleştirdiğinde, Referandumda HSYK’yla ilgili değişiklikler gündeme geldiğinde dünya kadar insan bunu yargıya müdahele olarak nitelemişti! Sayın Savcının iddianamesine bir göz atın, HSYK Üyesi Ertosun’un suç duyurusunu okuyun, ondan sonra yargıya hal ve gidiş notu verin! Tabi bir tek savcının hatası bütün savcıları ve yargıyı bağlamaz ancak HSYK’nın da kendine bir çeki düzen vermesi gerektiğini açıkça ortaya koyar, değil mi?