Tansel Çölaşan adlı o terbiyesiz ve haddini bilmez kadına bir iki cümleyle ağzının payını vermek istiyordum. Ama sağolsunlar, bizimki de dâhil olmak üzere muhtelif gazetelerden arkadaşlar bana gerek bırakmadılar.
Üstelik
Atatürk’ün o meşhur “gaflet, dalâlet ve hattâ hıyânet içinde olabilirler.” şeklinde biten cümlesindeki “dalâlet” (sapıklık) ile “delâlet” (kılavuzluk) kelimelerini bile ayırdedemeyecek kadar da câhil!
Ve dikkat buyrulsun! Bu kadın “
Atatürkçü Düşünce Derneği” (ne mene bir düşünceyse!) isimli kuruluşun da başkanı!
Zavallı Atatürk, siz bunlara müstahak değildiniz ama...
Öte yandan bu “taammüden paranoyaklar”dan artık burama gelmedi desem de yalan olur.
René Descartes’ın “Principia philosophiae” (Fr.: Discours de la méthode) başlıklı eserinde geçen kilid bir cümle vardır: “Cogito, ergo sum!” (Düşünüyorum, o halde var’ım!). Bunlara uygulayacak olursak “Timero, ergo sum!” demek lâzım. Korkuyorum, o halde var’ım!
Bunlar korkuyu varlıklarının temel unsuru hâline getirmişler. Yâni korkmasalar o an bitecekler. Belki de asıl bundan korkuyorlardır.
Efendim, neymiş? Şerîat gelecekmiş! A iz’an problemliler, şu
AK Parti sekiz yıldır iktidarda. Şerîatın acaba Şe’si mi geldi? Gizli gündemmiş! Sekiz yıldır ortaya çıkamadığına göre bu dinine yandığımın gündemini öyle iyi gizlemişler ki kendileri de bulamıyorlar anlaşılan! Kaldı ki Erdoğan-Gül tâifesi dokuz sene evvel sırf bu şerîat fasaryalarından bunaldıkları için
Erbakan Dinozorundan ayrılmadı mı? O kendi kendinizi hapsetdikleri kâbus şatolarından kafalarını çıkarıp şu ülkenin sokaklarını bir dolaşsalar görecekler şerîat mı geliyor yoksa gümbür gümbür bir
iletişim ve
bilişim çağı mı?
Bu AK Parti yöneticileri sizler kadar
akıl fukarâsı mı ki havalanmak üzere gitgide hız arttıran bu uçağı durdursunlar, içindekileri ordan indirip müzeden gasbedilmiş bir öküz arabasına bindirsinler?
Korkmakdan arda kalan vaktinizi, tabii kalıyorsa, biraz da bu sualin cevâbına ayırın!
Allah zihin açıklığı versin!
İkinci öğretmen
22
Eylül târihli “Zaman”da
Katar gazetesi “El Arab”dan iktibâs edilmiş fevkalâde önemli bir yorum vardı: “
Türkiye Erdemli Toplumu mu Gerçekleştiriyor?”
Bu metni biz Türkler için daha ilginç kılan bir husûsa dikkati çekmek istiyorum ki okuyan tadına tam varabilsin:
Yorumcu bugünki Türklerin bir Fârâbî rüyâsını, erdemli toplumu (Medîne-i Fâzıla), gerçekleştirmekde olduklarını belirterek ondan “Türklerin Büyük Dedesi” diye bahsediyor.
Türk târihini 19
Mayıs 1919’da başlatanlar bilmez, Fârâbî (Fârablı, 870-950) bir Türk bilginidir. Asıl adı Ebû Nasr Fârâbî-i Türkî yâhut Ebû Nasr
Muhammed bin Tarkan’dır.
Arablar Aristo (M.Ö. 384-322) için “Muallim-i Evvel” (Birinci
Öğretmen) derler. Fârâbî içinse “Muallim-i Sânî” (İkinci Öğretmen).
Ne acıdır ki “torunları” onun adını, üniversiteden vazgeçdim, bir ufak köy okuluna dahî çok görmektedirler.
Hâfızalarımızla berâber hâtıralarımızı da kaybetdik.
O yazıyı indirip okuyun!