Dün yazıya başlamak için...
Hükümet ile BDP görüşmesinin bitmesini ve açıklamaların yapılmasını bekledim. Bu görüşme ertesinde... Silahların bırakılması, af koşullarının neler olabileceği...
...anadilde eğitim gibi konularda devlet katında yapıldığı söylenen “nitelikli müzakerelerin” belki bu kez başarıyla sona erebileceği yolundaki umudumda olumlu bir kıpırdanma oldu.
“
Savaş lobisinin” biran önce yenilgiye uğratılmasını en ileri düzeyde bir enerji ve içtenlikle bir kez daha diledim...
***
İçimi açan...
Bende, nitelikli, oksijeni bol, uygar bir mekâna gelmişim hissi uyandıran demeç de
Kültür ve
Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’dan geldi.
Tophane’deki, kimilerinin anlaşılmaz bir gayretle masum ve makul göstermeye çalıştığı galeri baskınındaki şiddeti kınayan Günay’ın, “hepimiz farklı kültür ve inançlara mensup olabiliriz ama birbirimize saygılı olmalıyız” dediğini...
Ve “kimse
Anadolu yaşantısını
İstanbul’a dayatamaz” vurgusunu yaptığını sevinçle izledim.
***
Ergenekon süreci...
Ardından
referandum sürecindeki ezici “evet’ler, sanki eski karanlık defterlerin de ortaya dökülmesini hızlandırdı gibi.
Örneğin, Ahmet
Özal’ın “
Turgut Özal’a yapılan suikast girişiminin ardında eski MGK Genel Sekreteri vardı” sözleri nedeniyle İstanbul özel yetkili
Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali
soruşturma başlattı ve Ahmet Özal’ı, babasına yönelik suikast girişimiyle ilgili sözleri nedeniyle ifadeye çağırdı.
Rahmetli Turgut Özal’a suikasti “askerler”in düzenleyip, düzenlemediği yargı sürecine girerken, Ergenekon davasının
tutuklu sanıklarından
JİTEM’in kurucusu
emekli Albay Arif Doğan’a ait olduğu belirtilen bir ses kaydında da Özal suikasti iddiaları kadar ürperten başka iddialar yer alıyordu...
Bir internet sitesinde yayınlanan ses kaydında Arif Doğan olduğu belirtilen kişi, eski
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i, kendi yardımıyla Cem Ersever’in komutasındaki JİTEM ekibinin öldürdüğünü söylemekte...
Ayrıca Doğan, JİTEM’in başında iken yedi bin ruhsatsız
silah dağıtarak bölgede “
terörist” yetiştirdiğini ifade etmekte...
Bunları topluca duyup değerlendirince, sırra kadem basan on iki ton etin ve “
halk sağlığı” konularının kamuoyunda neden yeterince
tavan yapmadığını daha iyi anılıyorsunuz...
Başbakan ve Jandarma Genel Komutanı’nın “can sağlığının” olmadığı “Birinci Cumhuriyet”te, tabii ki hala tebaa konumundaki halkın sağlığı da
gündem olamıyor...
***
Günün en
bomba açıklaması ise hiç şüphesiz Ahmet Özal’ın Turgut Özal suikastı ile irtibatlandırdığı eski Özel
Harp Komutanı Sabri Yirmibeşoğlu’ndan geldi.
Yirmibeşoğlu’dan dinleyelim:
“Özel Harp’te bir
kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere
sabotaj yapılır.
Bir cami yakılır.
Kıbrıs’ta
cami yaktık biz.
Cami yakılır mesela”...
Bizim yaştakiler için Kıbrıs denilince...
Binbaşı Nihat
İlhan’ın eşi Mürüvvet İlhan, çocukları Murat, Kutsi ve Hakan’ın küvetteki kanlı resimleri gelir...
Onlar, bizim “Rum mezalimi” olarak inandığımız acılı
vahşet tablolarıdır...
Ama “yakılan camiler” gibi o dönem acılarının bir kısmının da bizzat Özel Harp tarafından yapılmış olabileceğini hiç düşünmemiştik.
Hâlbuki şimdi ilk ağızdan teyit gelmekte...
***
Bugünlerde
KKTC’de...
2003-2006 yılları arasında
Başbakanlık Müsteşarlığı yapan Öntaç Düzgün’ün “Başbakanlık’ta 30 ay” adlı kitabı yok satıyor...
Düzgün, kitabında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2003 seçimleri ardından dönemin Başbakanı olan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu, “yine mi para isteyeceksiniz” diye azarladığını, Birinci
Ordu Komutanlığı’na atanan
Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun, Kıbrıs’ta görev yaptığı sırada kendisine “ulan bir numaralı memur” diye seslendiğini anlatmakta...
Ne ki,
Birinci Ordu Komutanlığı’na atanan Orgeneral
Hayri Kıvrıkoğlu Öntaç Düzgün’ü yalanladı; “Öntaç Düzgün’ün yazdıklarının yüzde 20’si doğru yüzde 80’i yalan” dedi.
Bakalım “cami yakmayı” kim yalanlayacak?
***
Dün çok olumlu bir adımın daha atıldığı “barış süreci”, “
cinayet ekonomisinden” beslenen “savaş lobisi” tarafından yeniden bıçaklanmaz ise, hem “cami yakılır mesela” zihniyeti sona erecek, hem de bu zihniyetin geçmişteki kanlı vukuatları gün ışığında sorgulanacak...
Birinci Cumhuriyet “camii de yakarmış” mesela...
O halde “camilerin de bombalanacağı” Balyoz’u neden inkâra kalkışıyorsunuz mesela?