Tophane


Yollar dardı da, trafik sıkıştı da, bu sıkışıklık yüzünden iki kişi kavgaya tutuştu da, derken başkaları da katıldı da, biri örtülü bir kadına laf attı da... Önce bu türden örtbas etme çabalarını bir yana bırakıp gerçekle yüzleşmeyi bilelim. Tophane'deki saldırının gerçekte ne olduğunu anlamak için galeriye saldıranların söyledikleri tek cümleye bakmak yeterli: "Sizi burada istemiyoruz." Anlaşılıyor ki, Tophane'deki saldırının hem kültürel çatışma boyutu hem de ekonomik boyutu var ve bu iki boyut iç içe geçmiş durumda... Aslında olay, 1987 yılında İstanbul Ortaköy'deki saldırıya çok benziyor. Hatırlarsınız, 1987 yılbaşında İstanbul Ortaköy'de düzenlenen açık hava partisine de bir grup tarafından saldırılmış, yaralananlar olmuştu. Saldırganlar mahallenin namusunu koruduklarını söylüyorlardı. Partide su gibi içki akmıştı... Kızlar oğlanlar sarmaş dolaş dans ediyor, dudak dudağa öpüşüyordu. Burası mazbut bir mahalleydi; bunu kaldıramazdı! Tabii aslında o yılbaşı saldırısı sadece bir patlama noktasıydı. Arka planda uzun bir süredir yaşanmakta olan bir değişim süreci vardı. O yıllar Ortaköy'de yapısal değişikliğin yaşandığı yıllardı. Semt -semt sakinlerinin tabiriyle- entellerin akınına uğramıştı. Gelen "enteller" semtin sokaklarına kendi yaşam tarzlarının damgasını vurmakla kalmıyor, aynı zamanda mülkiyetini de ele geçiriyorlar, eski binaları satın alıyor, restore ediyor; bir başka deyişle orada "kalıcı" olduklarını belli ediyorlardı. Ve bölgenin yapısında meydana gelen bu değişiklik bölge halkını tedirgin ediyor, onlarda "yerinden olma" korkusu yaratıyordu. O zamanlar bu tedirginlik ve tepkiden "vazife çıkaranlar" bölgede palazlanmakta olan mafyöz bir grup, Drej Ali ve şürekâsı olmuştu. Şu anda, Tophane'deki saldırgan grubun başını kimlerin çektiğini ya da arkasında kimler olduğunu henüz bilmiyoruz. Ama bu çok önemli değil... Önemli olan benzer bir sosyokültürel değişimin Tophane'de de yaşanmakta oluşu. Besbelli ki bu semtin yerlileri de son dönemde semtlerinde yaşanan mülkiyet değişiminden, yaşanan entel gücünden, art arda açılan sanat galerilerinin bölgeye bohem bir yaşam tarzı getirmesinden rahatsızlar. Doğrudur, bu saldırı Tophane halkının bütününe mal edilemez. Ama zaten saldırganlar her zaman azınlıktır. Hiçbir zaman koca bir mahalle, koca bir ilçe birden saldırmaz. Saldıranlar 30-40 kişidir ama arkasında çoğunluğun manevi desteği vardır ve onlar bunu hisseder, çoğunluğun sözcülüğünü yaptığını bilir. Onun için yaptıklarını meşru görür. Yani, "meşruiyetini" o destekten alır. Bu, Hollanda'da ya da Almanya'da yabancılara saldırıp ev kundaklayan Neo Naziler için de böyledir; Cihangir'de travestileri dövüp semtten atmaya çalışan homofobik grup için de, Ortaköy'de yılbaşı partisine saldıran Drej Ali ve ekibi için de; Tophane'de galerilere saldıran güruh için de... Demek ki önce, Tophane'de yaşanan olayı AK Parti iktidarına mal etmeye çalışmanın, bu olaydan hareketle "muhafazakârlaşan ve çatışmaya giden Türkiye" tabloları çizmenin gerçeklerle bağdaşmadığını görmeliyiz. Ortaköy saldırısı 1987'de olmuştu. O zaman AK Parti mi vardı? Ama öte yandan, bu tür saldırganların -ve onları örnek alabilecek başkalarının- polisi, yargıyı, hükümeti arkalarında hissetmelerine, "nasılsa iktidar bizden" duygusuna kapılmalarına asla müsaade etmemeliyiz. Bu hükümet, Tophane Olayı'nın üzerine başka parti hükümetlerinin gideceklerinden de daha kararlı bir biçimde gitmeli ve saldırganlar mutlaka açığa çıkarılıp cezalandırılmalı. Üçüncüsü, yapılan saldırı karşısında "onlar da mahallelinin değerlerine daha saygılı davranmalıydı" gibi "hafifletici sebepler" öne sürmeye kalkmayacağız. "Saygı" dediğiniz şey, gelenlerin sizi rahatsız etmemek adına sizin gibi olması ise; kendi yaşam tarzlarından vazgeçip asimile olması ise buna saygı beklentisi değil, mahalle baskısı denir gerçekten de... Bu ülkede farklı yaşam tarzı tercihlerinin olduğu besbelli. Ama durum böyle diye her birimiz kendi mahallelerimize çekilip mahallenin etrafına görünmez çitler çekip giriş kapısına da görünmez bir yönetmelik asıp böyle mi yaşayacağız? "Kurtarılmış bölgeler" mi inşa edeceğiz? Hayır... Marifet farklılıklara rağmen iç içe yaşamayı becermektir. "Steril" semtlerde, farklı hayat tarzlarının rekabetinden kurtulmuş bir şekilde yapay bir güven içinde yaşamak yerine; kendi yaşam tarzımızın alternatif yaşam tarzlarıyla yüz yüze gelerek sınanmasını göze alarak, kah farklılıklardan öğrenerek ve zenginleşerek, kah "rakip" yaşam tarzlarının eleştirisiyle, kendi yaşam tarzımıza olan güvenimizi pekiştirerek bir arada yaşamayı öğrenebilmektir.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER