Referandum maratonunu atlatan
Ankara'nın gündemi
terör. Özellikle de
Hakkari'de 9 kişinin öldüğü saldırı sonrası hararet daha da yükseldi.
Şimdi cevabı aranan soru şu: Ateşkes ne kadar sürecek?
Bu sorulara
cevap aramadan önce bir durum tespiti yapmak şart.
30 yıla yakındır
terörle mücadele eden
Türkiye, hâlâ bir stratejiye sahip değil.
Yıllardır olduğu gibi gündemi belirleyen de, algıyı oluşturup yöneten de
örgüt. Acıtıcı bir gerçek ama maalesef durum bu.
Gözümüz örgütün atacağı adımlarda. Abartılı buluyorsanız sadece son iki yılda tartıştıklarımıza bakın.
İmralı yol haritası açıklayacağını söyler, aylarca onu tartışırız. Silaha sarılır, şehitler gelir günlerce onu manşete taşırız. Ateşkes yapar takvim üzerinden
politika geliştiririz.
Boykot kararı alır onu konuşuruz.
Benzetmek gerekirse Ankara, rakibin attığı pasları kovalamaktan öteye geçemeyen amatör
futbol takımı gibi.
Yine öyle oldu. Örgüt önce istediği şekliyle
ateşkesi uyguladı. Çünkü ateşkes dönemleri siyasi çalışmaların artırıldığı dönemler. Örgüt bu esnada boykotu denedi, Ankara'ya fiili başkaldırıyı
test etti. Camiye ve okula da siyaseti soktu.
Yeni bir aşamaya geçecekken de
Hakkari saldırısını yaptı. Hain saldırının örgüt işi olduğundan şüphe yok. Elde kesin deliller var.
Ayrıca örgüt gerçekte birkaç parçalı gözükse de eylemsellik açısından bir bütün. Yani tüm eylemler kontrollü.
Buradaki ayrıntı şu: Kendi teröristine sahip olmayan örgüt olmaz.
PKK eylemi yaptığında bakar. Eğer kendine puan kazandırıyorsa üstlenir. Tersi olursa 'bağımsız gruplar yapmış' der.
Eğer
Güngören ya da son Hakkari olayı gibi 'hiç kaldıramayacağı bir eylemse' 'içimizdeki
Ergenekon yaptı' der çıkar. Bunun sayısız örnekleri var. Hatta bu yüzden Türkiye'nin talihsizliği 'delikanlı bir terör örgütünün olmaması' denebilir.
PKK son Hakkari saldırısı ile yerel halkı hizaya getirdi. Cılız da olsa yapılan aykırı açıklamaların önünü kesti. Bir yandan da devleti masaya oturtmayı hedefledi.
Öcalan ise İmralı'dan 'iyi polisi' oynayarak masada kendine yer hazırlıyor.
Peki Ankara'da yapılan toplantılar ve MİT Müsteşarı'nın ABD ziyareti ne anlama geliyor?
Hakan Fidan'ın ABD ziyareti önemli. Bundan sonraki sürecin belirleyicisi olacak.
Fakat başkentte 'örgütün
uçuk kaçık taleplerini konuşmayız bile" görüşü hakim.
Yani BDP ile görüşme olacak, Öcalan yapıcı bir rol üstlenirse sürece dahil edilmesi mümkün.
Fakat bir elinde
sopa öbür elinde
çiçek hali söz konusu olursa 'İzole edilmiş İmralı' modeline geçilecek, Öcalan tamamen yokluğa terk edilecek.
Yani önümüzdeki günler sürprizlere gebe olacak.
Bahçeli'nin medya ile imtihanı
MHP lideri
Devlet Bahçeli az konuşmasıyla bilinir. Yılda bir kez
basın toplantısı düzenler. Meclis'teki grup konuşması dışında da arada sırada yazılı açıklama yapar.
Fakat bu yıl bir değişiklik yaptı. Normalde aralık ayında yaptığı yıllık değerlendirme toplantısına ilaveten dün sabah bir basın toplantısı daha düzenledi. Referandum sonuçlarını değerlendirdi.
Ancak toplantının şekli ve
katılım kısıtlamaları içeriğin önüne geçti. Geçen yıl Zaman, Türkiye ve TGRT'yi davet etmeyen Bahçeli bu yıl
akreditasyon uygulamasını genişletti.
Görebildiğim kadarıyla;
Kanaltürk, Bugün,
Star, 24, Samanyolu, Yeni
Şafak,
Taraf, İHA, TGRT, Türkiye, Zaman,
Kanal 7, TV net, Vakit davet edilmedi.
MHP yönetimi toplantıyı 'parti kararı' olarak 'dar çerçevede' tutmak istemiş.
Ev sahibi olarak istedikleri kişiyi ya da kurumu davet etme hakları var. Fakat 'neden böyle bir kısıtlama getirildiği' yönündeki soruya Bahçeli'nin verdiği cevap gerçekte problemin daha büyük olduğunu gösteriyor.
Çünkü Bahçeli'ye göre davet etmediği medya MHP'ye haksız eleştiriler yapıyormuş.
Eğer bu tip eleştiriler ilk kez olsa; sandığın neden olduğu moral bozukluğu der geçerdik.
Fakat aynı Bahçeli'nin geçen yıl 5 Şubat'ta bizim de aralarında bulunduğumuz bazı medya gruplarını tehdide varan bir üslupla eleştirmesi hadisenin
referandumla sınırlı olmadığını gösteriyor. Yani, MHP yönetiminin medya ile ilişkilerinde bir
sakatlık var.
Milliyetçi-muhafazakâr bir parti ama milliyetçi-muhafazakâr kesime hitap eden
gazete ve TV'lerle
kavga ediyorlar.
Dünkü toplantı gösterdi ki MHP yönetimi, referandum sonuçlarını doğru okuyamamış. Kendi tabanındaki kaymanın nedenlerini
analiz etmek yerine medyayı eleştirdiler.
Peki ne demişiz? Bahçeli'ye göre '
Ülkücüler pakete
evet verecek' mealli haberlerimiz MHP'ye yönelik bir operasyonmuş.
Biz dedik ki 'MHP tabanında hatırı sayılır bir kesim
sandıkta evet diyecek. Yüzde 60'a yakın bir oranda evet çıkacak.'
Bu tespitimiz sokağın nabzını tutmayla ilgiliydi. Yani onların yapamadığını yaptık. Sandık sonuçları da bizi doğruladı.
Eğer bu yüzden bizi dışlayacak, yok sayacaklarsa kendileri bilirler.
İktidarı hedeflediğini söyleyen bir parti, hele hele kendi
seçmen kitlesinin okuduğu medyayı dışlayarak başarılı olmayı düşünüyorsa
Allah yolunuzu açık etsin demekten başka seçeneğimiz de kalmıyor.