Bilindiği üzere zulmün tahammül edilecek bir derecesi, sabredilecek bir sınırı vardır. Zulüm o sınırı geçmediği sürece devam eder.
Şayet bir gün tahammül derecesini aşar,
sabır sınırını zorl
arsa, artık bu kadarı da fazla olur, bir de bakarsınız ki, Rabb'imiz sebepler
halk eylemiş, kimsenin gücünün yetmeyeceği sanılan zulmü ve zalimi tepetaklak edip sona erdirmiş, duaları arşa yükselen mazlumlar da derin bir nefes alarak 'Şükür ya Rab!' demişlerdir. Bundan dolayı meşhur ifadesiyle denir ki:
- Küfür devam eder, zulüm devam etmez. Çünkü gayretullaha dokunma sınırına dayanan zulmün zevali kesin olur artık..
İrşat eserlerinde ibret alınması için gayretullaha dokunan zulümlerden misaller verilir. Birini bugün ibretinize takdim etmek istiyorum, gayretullaha dokunan zulümler münasebetiyle.
Bir grup
Müslüman kadınlı erkekli bir kafileyle hac yolculuğuna çıkarlar. Çölleri aşıp vahaları geçerek yol alırken, iki dağın arasındaki bir vadide yollarını kesen eşkıya,
silahlarını doğrultur:
-Ya canınız ya malınız!.. derler. Hac yolcularında elbette karşı koyacak silah yoktur. Hepsi de kaba kuvvet karşısında ellerini kaldırıp teslim olmaktan başka çare bulamazlar.
Bir ellerinde silah, bir elleriyle de erkek yolcuların üzerlerini aramaya başlayan eşkıya, ne var, ne yok hepsini alır, ekmek parası dahi bırakmaz. Yaşlı bir yolcu:
-Eyvah der, eşkıya paramızı alıp elini kolunu sallayarak gidecek, ekmek parası dahi bırakmayacak bize!. Tam o sırada eşkıya başından bir emir duyulur:
-Kadınları bırakmayın, başörtülerini çıkarın, saçlarının arasına varıncaya
altın arayın!
Eşkıya güruhu bu defa bir köşeye çekilmiş korku içinde titreşen kadınlara yönelip başörtülerine el atmaya başlar. Yaşlı yolcu bu defa sözünü değiştirir:
-Arkadaşlar der, artık eşkıya paramızı götüremez, bekleyin.
Allah bir sebep halk eder!..
İşte bu sırada başları üzerinde bekleyen yağmur yüklü buluttan müthiş gürültüler duyulur, eşkıya topluluğunun üzerine yağmurlarla birlikte yıldırımlarını boşaltır. Yerlere serilen soyguncular aldıklarını koruyamaz hale gelirler. Bu defa cesareti artan yolcular da paralarını zalimlerin ellerinden geri toplayıp yollarına devam ederler. Bir müddet sakince yürüdükten sonra
yaşlı zata sorarlar:
-Efendi derler, önce ekmek parası dahi bırakmayacaklar, tüm paramızı alıp götürecekler diye endişeye kapıldınız, ama sonra da sanki olacakları biliyormuşçasına, 'Artık paramızı götüremezler' diye ümitlendiniz. Gerçekten de paramızı götüremediler, alıp yolumuza devam ediyoruz. Bunu nasıl anladınız?
Yaşlı yolcunun yorumu şöyle olur:
-Onlar önce erkek yolcuların parasını almakla zulmettiler. Ama zulüm orta derecedeydi; gayretullaha dokunma sınırına dayanmamıştı. Zirveye çıkmayan zulüm engelle karşılaşmaz, devam eder. Onun için 'Eyvah paramızı götürecekler!' diye düşündüm. Ne zamanki kadınlara dönüp onların başörtülerine de el attılar. Başörtüsüne el atma derecesine ulaşan zulüm, gayretullaha dokunma sınırına dayanan zulümdür. Zulüm bu sınıra varınca Rabb'imiz bir sebep halk edip zalime haddini bildirir. Zulmünü sona erdirir. Bundan dolayı ümitlenip paramızı götüremeyeceklerini düşündüm. Öyle de oldu. Kadınların başörtüsüne el atmaları gayretullah yıldırımlarının başlarına inmelerine sebep oldu.
Demek ki, zulmün bir gayretullaha dokunma sınırı vardır. O sınıra dayanıncaya kadar zulüm engelle karşılaşmadan devam eder. Ancak sınıra ulaşıp da haddini aşmaya başlayınca mazlumun duası da arşa ulaşır. Bu defa zalime tokadını indiren Rabb'imiz, zulmü sona erdirir, mazlumun da yüzünü güldürür. Bundan dolayı halk dilinde 'Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah'ı var.' denilir.
Öyle ise, kimse kimseye gücüne kuvvetine güvenerek zulmetmesin. Yaptığı yanına kalır sanmasın. Tüm zalimler sonunda gayretullah gök gürültüleriyle gelen
adalet yıldırımlarıyla yerlere serilirler. İsterseniz bakın yerlere serilenlere...