Bu
Eylül ayında gerçekten iyi şeyler oldu.
12 Eylül faciasının 30. senesinde, nihayet, geçici 15. maddenin ülkeye taşıdığı utançtan, çok geç de olsa, kurtulmuş olmak da ayrı bir keyif.
Bu meseleden somut bir şey çıkar mı, çıkmaz mı bilemem ama bilebildiğim 12 Eylül şeflerinin ve işkencecilerinin şimdi geceleri daha huzursuz uyudukları (!); bu bile az şey değil.
YARSAV hukukçularının (!) da 12 Eylül suçlarını, zimmete para geçirmek, ihaleye fesat karıştırmak gibi suçlarla aynı kefeye koyup
analiz etmeleri
referandum sonrasının en büyük geyiği; ortada, işkence gibi, insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve failleri ve bu faillerin
darbe günlerinde (1982) kendilerini affettirmeleri (!) söz konusu; insanlığa karşı suç kavramının yerleşik hukuk kavramlarını, mesela zaman aşımını, af ilkelerini kökten değiştirebildiğini nedense YARSAV hukukçuları (!) gözden kaçırıyorlar(!).
Anayasa Mahkemesi ve
HSYK değişiklikleri de, diğer maddelerinki de, zaten çok olumlu.
Referandum sonucunun, başka bir değerlendirmeye de gerek yok, hayır ittifakına baktığınızda ne kadar hayırlı olduğu zaten çok net görülüyor.
Basketbolda gelen dünya ikinciliği de, 12 Eylül gecesine ayrı bir keyif verdi doğrusu; baskette elde edilen başarının nedenlerinin de iyi tartışılması, değerlendirilmesi gerekiyor.
Bir de
final maçına gelen Cumhurbaşkanı ve Başbakanı yuhalayan terbiyesizler güruhu var ki, bu gürühun sözde tepkisi referandum sonuçlarının ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Gelelim ekonomiye.
Zahmetli araştırmalara da gerek yok, The
Economist dergisinin son sayısını alın, 101 ve 102. sahifelerine bir göz atın, Eylül ayının neden çok iyi gözüktüğünü daha iyi anlayacaksınız.
Açıklanan son çeyrek
büyüme oranlarında dünyada sadece
Singapur (+18.8) ve
Tayvan (+12.5) Türkiye’nin önündeler; Çin’in son çeyrek
büyüme oranı ile bizimki aynı (+10.3).
Burada baz etkisi de rol oynuyor ama yine de ortada çok sevindirici bir büyüme oranı var.
İşsizlik oranında da gelişmeler, ne kadar bu tempoyla sürer belli olmasa dahi, çok sevindirici.
Büyüme ve istihdamda yaşanan olumlu gelişmeler karşısında, maalesef, hayırcı cephe ya inanmıyor ya da inansa bile üzülüyor, çünkü hepimizin çıkarına olan bu gelişmelerin
AK Parti’yi daha da konsolide ettiğini düşünüyor; gerçekten çok acı.
Tüm bu gelişmeler referandumda elde edilen yüzde 58’in ne kadarının AK Parti oyu olduğundan da bağımsız olarak siyasal iktidara muazzam bir hamle üstünlüğü veriyor.
Satranç oynayanlar bilir, bu oyunda bazen hamle üstünlüğü taş üstünlüğünden önemli hale gelir.
AK Parti, 22 Temmuz 2007
seçim sonuçlarıyla, 27
Nisan muhtıra kepazeliğinin de püskürtülmesiyle yine çok önemli bir hamle üstünlüğü yakalamış ama bir dizi nedenden (global
kriz,
kapatma davası gibi) bu hamle üstünlüğünü iyi kullanamamış idi.
Biraz daha geriye gidersek, 2005 için, AB müzakerelerinin açılması sonrası için de aynı analizi yapmak mümkün.
2005 ve 2006 senelerinde 2003-2004
demokrasi ve hukuk atağı zayıflamış, hamle üstünlüğü yine vesayetçilere geçer gibi olmuş ve arkasından birileri de
27 Nisan muhtırasına cüret edebilmişler idi.
AK Parti’nin bu yeni ve çok önemli hamle üstünlüğünü çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Eylül 2010 havası ilk genel seçim sonuçlarına, yepyeni bir anayasaya,
Ergenekon meselesinin en sonuna kadar gidilmesine ve AB atağına mutlaka dolu dolu yansımalıdır.