Türkiye’de olacakları olmadan önce bilen ve yayınlayan dizi diye kendi reklamını pek de güzel yapan ve de yarı aydın tayfasına bunu pek güzel yutturan ‘
Kurtlar Vadisi’, yeni dönemde yayınlanacak bölümleriyle ilgili bir
tanıtım filmi döndürüyor. Bu
tanıtım filminde de
2023 Türkiye haritasını görüyoruz:
Bu abuk haritaya göre, Türkiye paramparça!
İstanbul Özerk Bölgesi...
Pontus Rum Devleti...
Kürdistan...
Ermenistan...
Bunların hepsi misak-ı milli sınırları içinde boy gösteriyor.
Her şeyden önce, doğduğumuz günden bu yana, bize yutturulan “Dünyada Türkiye’yi bölmek, parçalamak, yutmak için kurulan nice tezgah var... Türk’ün Türk’ten başka dostu yok... Amerika’sı, İsrail’i, Almanya’sı, uzun lafın kısası, Doğulusu, Batılısı, Kuzeylisi ,Güneylisi, Türkiye’yi un ufak etmek için hazırda bekliyor! Bu sınırları korudukça Türkiye, AB, asla bize kapılarını açmayacaktır. Küçülürsek, nüfusumuz ve topraklarımızın önemlice bir bölümünden vazgeçersek AB üyesi oluruz...” gibisinden hurafelerle yoğrulmuş bir ruh halimiz var.
Bunlar bir dönemin öcüleri.
Son yıllarda uygulanan dış politikanın temelinde, hükümetin dünyayı ve dünyadaki gelişmeleri saati saatine izleyip ona göre duruş belirlemesi yatıyor.
Ne ‘
One Minute’ anlık bir feverandır ne Mavi
Marmara enine boyuna düşünülüp, hesaba kitaba yatırılmadan soyunulmuş bir maceradır, ne de IMF’ye kapıyı göstermek.
Bunlar, Türkiye’nin, özellikle de
bölgesinde saygınlığını arttırmak, bölge halkları katında sevgi ve saygı görmesini sağlamak amacıyla atılmış adımlardır.
Bunların meyvelerini devşirmeye başlamıştır Türkiye.
Nasıl mı?
Bugün Türkiye’nin hiçbir komşusuyla sorunu yok.
Bugün Türkiye gerek bölgesinde gerekse de
Balkanlar ve Kafkaslar’da sözü dinlenen, herhangi ciddi bir konuda karar verilmeden, mutlaka danışılması gereken bir
ülke konumunda.
Türkiye izin vermediği sürece, ne şu ülke ne bu ülke, bir karış toprağını alamaz.
Hükümetin başlattığı, ancak altyapısını tam anlamıyla hazırlamadan ortaya attığı, ‘
açılım paketi’ bir kez daha ayrıntılarıyla gözden geçirilip, ülkede çoğunluğun onayını da aldıktan sonra uygulamaya konulduğunda zaten “2023 haritası” gibi zırvalara inanan üç beş kişi de silkinip kendine gelecektir.
Kıyıların korkusu
Sahil şeridinde yaşayan insanlarımızda yıllardan bu yana bir
Tayyip Erdoğan paranoyası var. Bu paranoya 2002’de değil, Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden bu yana devam ediyor.
Önceleri, yüzü daha bir Batı’ya dönük, dini, inancı ve muhafazakarlığı “merdiven altında tutmaktan” yana kesim, gözünü İstanbul’a dikti. İstanbul’da değişimler bekledi. İstanbul’un
Tahran’laşacağını,
mahalle baskısının kadınları türbana sokacağını,
içki yasaklarının birbirini kovalayacağını söyledi, yazdı, fısıltı gazetesiyle yaydı dört bir yanına ülkenin.
Ama olmadı.
Hatta İstanbul’da içki tüketimi, Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde yüzde 15 arttı! Nasıl
AK Parti döneminde, Türkiye genelinde, yüzde 19 arttıysa! Bu olumlu bir gelişme mi? Yo! Sadece korkuların ne kadar da yersiz olduğunun basit bir göstergesi. İstanbul Tahran olmadı, mahalle baskısı kimsenin zorla örtünmesine yol açmadı... Mahalle baskısı diye bir şey hepten bir şehir efsanesi olarak kaldı!
Ama Tayyip Erdoğan’a olanlar oldu.
Şiir okudu diye hapse atıldı.
Milletvekili seçilebilmesi için bir maraton iki de yüz on engelli koşması gerekti! Ve 2002’den bu yana Tayyip Erdoğan başbakan. Türkiye’de çok şey değişti değişmesine...
Ama kıyıları mesken tutanlara belletilen korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. Ha merdiven altından çıkmaya başladı insanlar. Toplum katlarıyla
Cumhuriyet tarihinde ilk kez kaynaştı.
Bu insanların öcü değil, herkes gibi, insan evladı olduğunu gördü herkes. Onlar da bu ülkenin sofrasına oturdu; onlar da kendine “Beyaz Türkler” diyenlerle ekmeğini bölüştü,
kavga gürültü çıkmadı, kimse kimsenin
özgürlük alanını işgale kalkışmadı. Ama kıyıların korku ve kuşkuları giderek artıyor...
Neden?
Yanlış eğitim mi?
Doğduğumuz günden bu yana belleğimize kazılmış, ruhumuza yazılmış, “örtünmüşlerle sakallılar, bir sabah hepimizi yatağımızda doğrayacak”, sarsıntısını içimizden söküp atamamız mı? Kentli olmayı kırsalı elinin tersiyle itmek, ezber bozmaya yanaşmamak, kendini özünü bile inkar etmek sayanların, bir türlü korkulardan ve kuşkulardan kurtulamadıkları gibi bunları yaymaya çabalamak için de her yola baş vurma uğraşı mı?
Bilmiyorum...
Galiba “yukarıdakilerin hepsi” en doğru
cevap. Bakınız, kıyıların kendi inançları doğrultusunda somut, inandırıcı tezler ortaya koyması gerekiyor eğer gerçekten Türkiye’nin geleceği konusunda kuşkuları ve kaygıları varsa? Eğer “Türkiye
İslam Cumhuriyeti”nin kurulacağından korkuyorlarsa, bu amaç uğrunda adımlar atılıyorsa, bunların neler olduğunu bizimle paylaşmaları gerekiyor.
Eğer kapananlar siyasi amaçlar uğruna örtünüyorsa ya da bir yerlerden para alarak
giyim kuşamlarını değiştiriyorlarsa, bunu da kanıtlarıyla ortaya koymalısınız!
Yoksa bu korkular ve kaygılar sadece sizi yer bitirir. Ve size yazık olur.
Kimsenin inancı, oyu, savundukları beni ilgilendirmiyor. Tümüne de saygım sonsuz. Benim tek dileğim at gözlükleriyle dünyaya bakmaktan vazgeçmesi kimilerinin. O kadar...